Yazmaktan başka çare yoktur bazen, yazmaktan başka deva yoktur dersin, susar ve yazarsın; ağlar gibi…
Bu kez gönlüm bir garip hayale düştü kâri. Zoru hayal ettim, zor olanı yazmaya niyet ettim. İçim yandı, dilim tutuldu, kelimelerim sustu. Zira içimde bir şey bana “yazma” diyordu. Ama denedim, canımı acıtarak, yaralarımı kanatarak ve anlamaya çalışarak denedim. Dilimde kelimeler, gönlümde suretler vardı sahi. Lakin ben sureti olmayanı ve anlatılmayanı yazmaya niyet ettim.
Sus, sendeki hoş söz yine susturdu beni;
Hem sendeki tertip yine durdurdu beni!
Kaçtım tuzağından, sığınıp kalp evine,
Gönlüm tuzağınmış, tutarak durdu beni!
Bazen, uzaklaşmak gerekir yakınlaşmak için,
Bazen, hatırlamak gerekir hatırlanmak için,
Bazen, ağlamak gerekir açılmak için,
Bazen, anmak gerekir anılmak için,
Bazen de susmak gerekir duymak için,
Eğer çok konuşmak faydalı olsaydı, iki ağzın ve bir kulağın olurdu.
Onun için, çok dinleyip az konuşmak gerek!
Eğer susarsan, konuşman daha aydınlık olur.
Zira sükutta hem sessizliğin ışığı hem de konuşmanın faydası gizlidir.
Sığ suları, en hafif rüzgarlar bile coşturabilir.
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar coşturur.
Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susar.
Anladım ki susan her şey, derin ve heybetlidir.
Biraz da sessizliğim konuşsun, harfsiz bir dil bulalım içimizde,
Sadece ikimizin anladığı bir hüzün olsun içinde!
......
Şems-i Tebrizi