Daha önce en çok meraklısı olduğumuz şeylerden, günün birinde artık gitgide daha az söz eder oluveririz, ille de konuşmak gerektiğinde de zorlanırız. Hep kendi sesimizi duymaktan gına gelmiştir... Kısa keseriz... Vazgeçeriz... Otuz yıldır konuşup duruyoruzdur zaten... Haklı çıkmayı bile umursamamaya başlarız. Zevkler arasında kendimize ayırdığımız o küçük yeri bile koruma arzusunu yitiririz... Kendimizden iğreniriz... Azıcık karnını doyurmak, birazcık ısınmak ve hiçbir yere varmayan yolda giderken mümkün olduğu kadar çok uyuyabilmek artık yetiyor da artıyordur bile. Yeniden bir şeylere ilgi duymak için başkalarının önünde takınacak yeni surat ifadeleri bulmak gerek... Ancak artık repertuarımızı değiştirecek gücümüz kalmamıştır. Eveleyip geveleriz. Onların, yani dostların arasında kalabilmek için bin türlü numara ve bahane ararız, ancak ölüm de artık buradadır, leş kokulu, yanı başımızda, artık daima orada kalacaktır, bir el pişpirik kadar bile gizemi kalmamış olacaktır. Gözümüzde bir anlam ifade etmeye devam eden tek şey olarak ufak tefek üzüntülerimiz kalmıştır, sözgelimi o küçük şarkısı bir şubat akşamı ebediyen susan Bois-Colombes'daki ihtiyar amcamızı henüz sağken ziyaret etmeye bir türlü zaman ayıramamış olmanın üzüntüsü. Yaşamdan geriye sakladığımız bir bu kalmıştır. Yani bu ufacık korkunç pişmanlık, gerisini ise, az çok yolda kusmuşuzdur, epey çabalayarak ve zorlanarak da olsa. Artık kimsenin geçmediği bir sokağın köşesindeki eski püskü bir anı fenerine dönmüşüzdür.
Sayfa 468
"Evden bunaldım. Sokağın hatırasından. Eşiklerin kokusundan. Susan kadınlardan. Erkeklerin yüzlerindeki kuraklıktan. Çocukların yere düşen gözlerinden bunaldım. Pencerelerin önündeki zamandan. ... Bunaldım. İnsanların yoksulluğu sevmesinden bunaldım. İnsanların kendi hayatlarını hapishaneye çevirmesinden bunaldım."
Reklam
Bazen bıkana kadar Susam Sokağın'daki "Arada Kaldım" şarkısının klibini izliyorum. Adamın iki canavar arasında kalışına üzülmem gerekir belki ama epey gülüyorum. Bizi gülmek kurtaracak, biliyorsam bir bunu biliyorum, baska da bir şey bilmiyorum Osman.
Sayfa 34 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Hiçbir şey elde etmeye çalışmamak
“Beppo sokağı adım adım süpürür.Sokağın sonuna bakmaz,işinin daha ne kadar süreceğini düşünmez,çünkü uzundur sokak.Süpürgesiyle bir yarım daire çizer,sonra bir yarım daire daha.Belki bugün bitmeyecektir işi.Sokağın alt ucuna dek yarın devam edecektir belki,o zaman da üst ucu yeniden kirlenecek,o ise öbür gün sokağı süpürmeye yeniden başlayacak.Ama söylediğine kulak verin:”Bak Momo”der sözgelimi,”bazen çok uzun bir sokak olur önünde.Öylesine uzun ki hiçbir zaman bitiremeyeceğini düşünürsün.”Bir süre susar,sonra devam eder;”Derken acele etmeye başlarsın.Gittikçe daha çok telaş edersin.Ama başını kaldırdıkça önünde uzayıp gidenin hiç de daha kısalmadığını görürsün.O zaman daha da sıkarsın kendini,korkuya kapılırsın,sonunda tıkanır kalırsın.Sokaksa hala önündedir.Böyle yapmamalı.”Bir süre düşünür.Sonra “sokağı hiçbir zaman bir kerede düşünmemeli,anlıyor musun?”der,”sadece bir adım,bir nefes,bir süpürge darbesi sonrasını düşünmelisin.Sonra bir sonrakini.”Yine durur ve eklemeden önce düşünür,”O zaman işini seversin,bu önemli,o zaman işini iyi yaparsın.İşte böyle olmalı.”
Sayfa 18 - OkyanusKitabı okudu
Garip bir susama gelmişti bana.Sanki hayata susamışım gibi
bir sürü insanın yüzlerini yüzünüzün dibine getirip Susam Sokağı'ndaki gibi salakça sorular sormasıymış. "Hangi gündeyiz, bana söyleyebilir misin?" "iki, iki daha kaç eder?" "Hangi eyalette olduğumuzu biliyor musun?" Ne kadar da salaklar, Tanrım!
Reklam
170 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.