Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz, uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni...
suskun ve can sıkıcı, itici
ve saldırgan buluyorsun beni
oysa bir köpek gibiydim dizinin dibinde
oysa balık gibiydim sevişirken vücuduna
dalıp dalıp yükselen seninle
Terketmedi sevdan beni ,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece ,
Can garip, can suskun ,
Can paramparça....
Ve ellerim ,kelepçede,
Tütünsüz ,uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan beni ...
Ne kadar kolay, ne kadar çabuk olup bitebilirdi, korkuluğu kavrayıp üzerinden
atlamak, sonra aşağıda, o suskun karanlığın içinde birkaç çirkin çırpınma anı daha, sonra huzur...
Bu adamın ömrünce, en tutkulu anlarında bile yüzünün her bir sinirine hâkim olması, suskun bir duvarı andıran hareketsiz yüzünde hiçbir zaman şiddetli bir öfke kabarması, kızgınlık ya da duygulanma görülememesi, en alelade olanı ile en korkunç şeyleri aynı tekdüze sesle, aynı umursamazlıkla dile getirmesi, imparatorun salonlarında da, en gürültülü patırtılı halk toplantılarında da aynı sessiz adımlarla yürümeyi başarabilmesi - bu benzersiz kendine hâkim olma disiplini, dünya sahnesine çıkmadan çok önce, manastır yıllarında öğrenilmiştir.
Manastır okulundaki on yılda Joseph Fouché sonraki yılların diplomatına sonsuz derecede yararlı olacak bir hayli şey öğrenir; her şeyden önce suskun kalabilme tekniğini, kendini gizlemenin ustalık gerektiren sanatını, insanların ruhunu okuma ustalığını ve psikolojiyi.