Tüm samimiyetinizle, dürüstçe
söyleyin, kırk yaşını kim geçer? Ben söyleyeyim size:
Aptallarla namussuzlar. Bunu tüm ihtiyarlara, o saygıdeğer,
ak saçlı, mis kokulu ihtiyarların yüzüne de söylerim! Tüm
dünyanın yüzüne de söylerim! Buna hakkım var, çünkü ben
de altmış yaşına kadar yaşayacağım. Hatta yetmişe kadar!
Seksenimi bulacağım!.. Durun! Müsaade edin de biraz soluk
alayım...
Sizi güldürmek istediğimi mi sanıyorsunuz baylar? Bunda
da yanıldınız. (Bahsettiğim kısım buydu işte:))))
Bununla beraber namuslu bir adamın bahsetmekten en çok
zevk aldığı konu nedir bilir misiniz?
Cevap: Bizzat kendisi.
Şu halde ben de kendimden söz açacağım.
(Bir cümleyi okuduktan sonra gülmem ve Dostoyevskinin hemen alta "sizi güldürmek için bunları yazdığımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz" yazmış olması.. :))
Şimdi bir yandan köşemde
pinekliyor, bir yandan da acı, faydasız bir teselliyle
avunuyorum: Zeki insanlar asla bir baltaya sap olamaz,
olanlar yalnız aptallardır.
"Ve açıkça ağır ve acılı yeryüzüne adadım yüreğimi ve
kutsal gecede, sık sık, kendisini ölünceye dek bağlılıkla, korkusuzca, ağır yazgı yüküyle seveceğime, gizlemlerinin
hiçbirini küçümsemeyeceğime söz verdim. Böylece, ölümlü
bir bağla bağlandım ona.”
Empedokles
Bu kitabı okuyana kadar Kafka'yı tanımadığımı farkettim. Onu anlamak için aforizmalarını okumak ve üzerinde düşünmek gerek. Kafka'nın dönüşümden sonra çok beğendiğim bir eserini daha okumuş olmak gerçekten çok güzel. Bundan sonra okuyacağım Kafka eseri ise dava olacak.
Akıntıya, karşı yüzüyor; akıntı öylesine güçlü akıyor ki
bazen, bir dalgınlık anında, içinde çırpındığı ıssızlığın
ortasında ümitsizliğe kapılıyor; bir yetersizlik anında,
öylesine sonsuzcasına gerilere sürüklenmiştir işte.