Başında özensizce topladığı kül rengi saçları şairane, geniş, rüya gibi alnını açıkta bırakıyordu...Fransa'da nadir rastlanan bir ayrıcalık olan ama İtalya'da yaygın görülen bu güzel başın bütün hatları, zamanın yaratabileceği tahribata karşı koyabilecek bir asaletle taçlanmıştı.
Sayfa 70 - Žeplin Kitap
Yavuz Selim'in annesi Gülbahar Sultan Türbesi...
Deniz kenarındaki kalede üç beş Osmanlı topu, tunçtan kalın namlularıyla uzanmış duruyor. Ruslar burada üç beş sahil topu bırakmışlar, onların da kamalarını almışlar. Bu tahribat mezarlıklar ortasındaki tarihi türbelere kadar uzanmış. Bu türbelerden biri de Gülbahar Sultan Türbesi. Gülbahar Sultan, Yavuz Sultan Selim'in annesidir. Şehzade Selim, babası vüzerâ elinde oyuncak olduğu zaman, burada valilik yapıyordu. Komenos'ların çiçekli beldesi, ince görünüşlü yeşil tepeleri, soğuksu mesiresi mavi deniziyle Yavuz'un şair ruhunda ilhamlar yaratmıştı. Oğlu Sultan Süleyman da [Kanuni] Osmanlı tahtına oturduktan sonra, annesini [Hafsâ Sultan) Trabzon'a göndermiş, Trabzon'un nüfus sayımım yaptırmış, Batum sancağını Trabzon'a ilhak eylemişti Yavuzun zevcesi [eşi] bu güzel şehri çok sevdiği için, oğlunun padişahlığı zamanında bile Trabzon'da yaşamayı tercih etmişti. Annesi Gülbahar Sultan, Birinci Selim'in tahta çıkışından 7 sene önce Trabzon'da ölmüş, İmaret Camiinin koyu servileri arasına gömülmüştü.Türbenin duvarları zarif süslemelerle işlenmiş. Üst kısmına bir baştan öbür başa kadar "Allah Lailâhe İllâhu" yazılmış. Türbe tamir olundukça badana edilmiş, nefis çiçeklerin üstü bu şekilde kapatılmış. Son tahribattan bu türbe de nasibini almış. Türbenin pencereleri, mihrap mahalli tamamen parçalanmış. Duvarları kurşunla delinmiş. Pencerelerin tel kafesleri kaldırılmış. Avizelerin ve kandillerin çıplak zincirleri hazin bir şekilde sallanıyor. HATTA MEZARDA BİR DEFİNE SAKLI SANMIŞLAR. YAVUZ'UN MUHTEREM ANNESİNİN MEZARINI BİLE ALT ÜST ETMEKDEN DE GERİ DURMAMIŞLAR.
Reklam
Uluslararası Af Örgütü (Aİ) İngilizlerin, Kuzey İrlanda’da IRA tutsaklarına karşı uyguladıkları muameleden edindikleri kanaat ışığında yaptıkları uyarı açıklamasında şu tespite yer veriyor: “Sosyal ve duyumsal deprivasyon (SD) aracılığı ile uygulanan bu teknikle amaçlanan ve elde edilmek istenen sonucun zihin fonksiyonlarında yanılsama ve tahribat yaratma olduğu açıktır...
"Başlangıcımız ve sonumuz arasında ne fark var! İlkinde arzunun çılgınlığı ve tensel zevkin coşkunluğu söz konusu; ikincisinde ise bütün organların tahribatı ve cesetlerin küflü kokusu. Doğumdan ölüme giden yol iyilik ve hayattan zevk alma anlamında hep aşağıya doğru gidiyor; mesut şekilde hayal kuran çocukluk, neşeli gençlik, zahmetli yetişkinlik, kırılgan ve genellikle acınası yaşlılık, son hastalığın işkencesi ve sonunda ölümün acısı. Varoluş, sonuçları yavaş yavaş daha da belirgin hale gelen yanlış bir adım gibi görünmüyor mu?"
Sayfa 406 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Herkesin sözünü ettiği, gişe önünde uzun kuyrukların oluştuğu özel sergilerden uzak durun. Hiçbir şey kaçırmazsınız. Sanat fuarlarına da rahatlıkla boşverebilirsiniz. Olur da bir sergi açılışına katılmak zorunda kalırsanız, geceyi ruhsal tahribata uğramadan nasıl atlatacağınızın yollarını gösteriyoruz
"İnsan neden kendi yıkımına koşar? Neden böyle bir çekiciliği var tahribin?"
Sayfa 53 - Oscar WildeKitabı okudu
Reklam
Allah'ın dediği oldu : Toplum örgüsü insanı şerefinden mahrum bir konuma yerleştirdi. Ellerimizin mahsulü ürünler bize tekaddüm ediyor. İnsan kendi soyundan gelen ferdlere yabancı kaldığı kadar kendisin de bağlı olduğu soya duyarsız. Yani usul ve füru arasındaki bağ ancak toplum kurumları aracılığıyla kurulabiliyor. Kölelik azad edilebilme imkanı ortadan kaldırılmış şekliyle teessüs etti. Alışveriş sadece insanları zincirleyen malların alımı ve satımı haline girdi. İnsanlar ev diye kendilerini delirtecek mekanları tanıyorlar. Çalışma diye bildikleri şey ne kendilerinin ne de bir başkasının anlam veremediği bir yorulma yolu. Eğlence zamanı sandıkları şey şahsiyet bozukluklarının teşhir edildiği dönemler. Bu çarpık mecburiyetlerin sayısı çoğaltılabilir. Belki her şeyden önemlisi insanların felaketlerini büyük bir telaşla arzulamalarıdır. Dolap böyle dönüyor. Nefret ettikleri şeyler için bütün güçlerini harcamaya hazır insanlar. Eğlencede eğlenmediklerini biliyor, ama buna kendilerini mecbur hissediyorlar. Çalışma alanlarının kendilerine ne büyük tahribat yaptığının farkındalar, ama büyük bir işsizlik korkusu içindeler. Konutlarında aradıklarını asla bulamayacaklarını bildikleri halde evsizlikten ölümcül bir korku duyuyorlar. İnsan ilişkilerinden bunalıma düştükleri halde bu ilişkilerin daha ileri noktalara vardırılması için çırpınıyorlar.
Kizb, küfrün esasıdır. Kizb, nifakın birinci alâmetidir. Kizb. Kudret-i İlâhiyyeye bir iftiradır. Kizb, Hikmet-i Rabbaniyeye zıddır. Ahlâk-ı âliyeyi tahrib eden, kizbdir. Ålem-i İslâmı zehirlendiren, ancak kizbdir. Ålem-i beşerin ahvalini fesada veren, kizbtir. Nev'i beşeri ke- malâttan geri bırakan, kizbtir. Müseylime-i Kezzab ile emsalini âlemde rezil ve rüsva eden, kizbdir. İşte bu sebeblerden dolayıdır ki; bütün cinayetler içinde tel'ine, tehdide tahsis edilen, kizbdir. Işarat-ül icaz
hayatta kalışımızı hafifliğimize borçlu olduğumuzu hissettim, tahripkâr akıntıların arasında kuru yapraklar gibi dans ediyorduk, alabora olmuyorduk çünkü üzerinde yüzdüğümüz tahribat daha büyük şeyler içindi.
Sayfa 140 - Metis YayınlarıKitabı okudu
Biriktirilen öfke stokları ara sıra kısa süreli, çılgın tahribat partilerinde patlak verir; ancak bu durum, mahrum bırakılanların, mutluluk arayışını alışverişe eşit olduğu ve mutluluğun mağaza raflarında aranması gerektiği ve arada bulunabileceğini söyleyen tüketim toplumunun temel ilkesini sorgulayıp buna meydan okuma niyetlerinden ziyade, göz açıp kapayıncaya kadar da olsa tüketici cennetine girmek için duydukları arzularının ifadesidir.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.