Özgürce kendini ispatlamaya dair düşlerini engelleyen, kendisinden ve kendini ispatlamaya yönelik çabalarından başka bir şey değildi. Altında ezildiği ve sızlandığı yük, Kennedy'nin öne sürdüğü gibi, sabah yataktan çıkmak için iyi bir neden sunan bütün bu takdire şayan ve gıpta edilen "yaşamın ürünleri" olan çabaların, kariyerinin, evinin, çocuklarının, büyük banka kredisinin, gıpta edilen ve aslında değerbverilen meyvelerinden oluşuyordu.
55. Kendilerine yol gösterici ayetlerimiz ulaştığı hâlde, insanları iman etmekten ve Rablerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan tek sebep, önceki milletlere uygulanan yasaların kendi üzerlerinde uygulanmasını veya kendilerine vaadedilen cehennem azâbının bir an önce gelip karşılarına dikilmesini beklemeleri, bu istekleri hemen gerçekleşmeyince de
Sayfa 379Kitabı okudu
Reklam
İnsan birinden zarar gördüğünde, onun layık bir cezaya uğramasının daha ötesinde yok olup gitmesini, gün yüzü görmemesini, ömür boyu acı çekmesini diler. Oysa bir suç karşısında Allah'ın gazabından fazla gazap etmek, insanın haddi aştığı bir noktadır. İlahi takdire akıl öğretme, yön verme küstahlığıdır.
Sayfa 149Kitabı okudu
Bay Chesterton, Heretikler (Heretics) başlıklı, makalelerden oluşan takdire şayan derlemesinin önsözünde şöyle yazıyor: “Benim de aralarında yer aldığım kimi insanlar, bir kişiye dair en önemli ve yararlı şeyin onun dünya görüşü olduğunu dü­şünüyor. Bir ev sahibi için kiracısını seçerken önem arz eden şey, müstakbel kiracısının gelirini, daha da önemlisi, felsefe­sini bilmektir. Düşmanıyla muharebe halinde olan bir gene­ral içinse düşmanın sayısını bilmek önemlidir, ancak daha da önemli olan onun felsefesini bilmektir. Sorun, evren teorisi­nin maddeler üzerinde bir etkisi olup olmadığı değil, uzun vadede şu veya bunun maddeleri etkileyip etkilemediğidir.”
Sayfa 35
Aşağıda yer alan Jaffa’nın hikayesi, felaketin barındırdığı ilahi takdiri bulmaya dair bir hikayedir. Bu süreci yönlendiren ilahi gücü Jung, Benlik olarak adlandırdı ve onun esasen geleneksel Tanrı imgesine, ruhun bünyesinde faal olan ilahi takdire veya öngörüye benzediğini söyledi. Tanrı özünde bilinemez ama bizler kendi içimizde etkin olan ve dışarıdan hayatımıza etki eden yaratıcı mekanizmaları bilebiliriz –ki bunlar tüm yaratılışta da etkin olan mekanizmalardır. Yani içsel olan ile dışsal olan arasında eşzamanlı bir ilişki mevcuttur. Nedensel olmadığı için bilinemez ancak kuantum fiziği ve belirsizlik ilkesinin onu biraz daha iyi anlamamıza yardımcı olduğunu söyleyebiliriz.
Nietzsche’nin “Üstinsan"ının akıbeti de, sıradan insanlar olan çoğumuzun akıbeti gibi olmaya mahkûm gibi görünmektedir. Örneğin, Douglas Kennedy’nin “kendi hayatını yaşamak isteyen adam”ın öyküsündeki kahraman gibi. Bu adam, her daim daha fazla özgürlük düşlerken, aile yaşamının gitgide artan kapan ve tuzaklarıyla aralıksız bir şekilde kalınlaşan, kendisini çevreleyen yükümlülük duvarları arasına hapsolmayı sürdürüyordu. Yüklerden kurtulmuş olarak yolculuk etme kararı vermişken, kendisini olduğu yere bağlı tutan yükleri çoğaltıyor ve böylece de en küçük hareketi külfet haline getiriyordu. Bu tür çözülmez çelişkilere bulaştığından (daha doğrusu kendi kendini bulaştırdığından), Kennedy’nin kahramanı yanı başındaki kişiden daha fazla baskıya maruz kalıyor değildi. Hiç kimsenin kurbanı, yahut hiç kim senin kininin ya da kötülüğünün hedefi de değildi. Özgürce kendini ispatlamaya dair düşlerini engelleyen, kendisinden ve kendini ispatlamaya yönelik çabalarından başka bir şey değildi. Altında ezildiği ve sızlandığı yük, Kennedy’nin öne sürdüğü gibi, sabah yataktan çıkmak için iyi bir neden sunan bütün bu takdire şayan ve gıpta edilen “yaşamın ürünleri” olan çabaların -kariyerinin, evinin, çocuklarının, büyük banka kredisinin- gıpta edilen ve aslında değer verilen meyvelerinden oluşuyordu.
Sayfa 35
Reklam
67 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.