Erden, Sadi (1896) Türk Besteci İstanbul'da doğmuştur. İlk müzik terbiyesini dedesi Hafız Hüsnü Efendi'den almıştır. Dedesi hafız olmasını istemiş, fakat Sadi Erden müzikle daha derin uğraşabilmek maksadıyla hafızlıktan vazgeçerek ud çalmaya başlamıştır. İsmail Hakkı Beyden bu sahada en geniş şekliyle istifade etmiştir. Udu iyice öğrendikten sonra bestelediği şarkılarla da ilgi çekmiştir. 150'den fazla çeşitli bestesi bulunmaktadır. Memuriyeti müzikle uğraşmasına engel olmamıştır. Bir çok talebe yetiştirmiştir. En sevilen şarkılarından biri: Sırma saçlı yarimin can bahşederken işvesi.
Afyon hâdisesinde, Bediüzzaman hapiste iken, muallim bir Nur talebesi, savcılıkta Risale-i Nur ve Üstadı hakkında kahramanca cevaplar verdiği için, savcı kızmış. "Şimdi seni hapse atarım." diye tehdit etmiş. O İslâm fedâisi muallim de cevaben "Ben hazırım, derhal hapse gönderin" demiştir. Yine Afyon mahkemesinde, bir Nur talebesi hakkında tevkif kararı veriliyor, fakat adliye bulamaz. O talebe bundan haberdar olur. Diğer Nur kardeşleri gibi, "Üstadım ve kardeşlerim hapiste iken, nasıl hariçte kalabilirim." diyerek savcılığa teslim olup, hapse girer. Aynı bu hapishanede, bir Nur talebesini sehven tahliye ederler. O da "Üstadım ve kardeşlerim henüz hapistedirler. Hem istinsahını tamamlayacağım yeni telif edilen Nur Risaleleri var." diye düşünerek hapishane müdürüne, "Benim kırk gün sonra tahliye edilmem lâzım. Ceza müddetim daha bitmedi." der. Hesap ederler ki hakikaten böyledir, tekrar hapse koyarlar...
Sayfa 46
Reklam
Talebe yetiştirmeye bizleri layık gören Rabbime hamdolsun.
merve

merve

@okurblg
·
3s
Hizmet illâ devlette çalışarak yapılmaz. Hayırlı evlat ve öğrenci yetiştirmek, insanlara yardımcı olmak, mesleğini düzgün yapmak, dürüst ticaret de hizmettir.
nehari (neha:ri:) 1. ► gündüzlü: "En arka sırada, derslerde nadiren gözüken bir nehari talebe yalnız başına oturuyordu." - Sait Faik Abasıyanık 2. Gündüzlü olarak.
“Efendim” dedi talebe “Allah’la olmak ne güzel. Lakin O’nu nasıl bulacağız?” ‘Bismillah’ dedi içinden ve konuştu, hayır derya gibi deniz gibi coştu: “İnsan kaybettiğini bulur, bizler O’nu kaybetmedik ki! Zira O ki kaybolmayandır. Ne yana baksak O’nu görürüz, ne söylesek O’nu söyler, ne işitsek O’nu işitiriz. Lakin yaşamak gözlerini kör, kulaklarını sağır eder insanın. Gördüğüne bakamaz, baktığını bilemez, bildiğine gidemez. İşte biz dahi dünya ile ne denli boyamışsak gözlerimizi apaçık olanı göremeyiz. Evvela kendimize dönmeli, kendimizi bilmeliyiz. O vakit görürüz ki düşman kendi içimizde ve o ölmeden gözlerimizden perde, kulaklarımızdan sesler ve gönlümüzden mühür kalkmayacaktır. Amma ki illa maksat bulmaksa O’nu o vakit aramak gerek. Bulana kadar değil, ölene kadar aramak gerek” dedi ve sustu.
Sayfa 101 - Nesil YayınlarıKitabı okuyor
Asırlar geçti, birer birer söndü meşaleler. Irfan asâletini kaybetti. Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: Kültür. Hoca öğretmen oldu, talebe öğrenci.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.