Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, yaşam için, başarı için en gerçek yol gösterici (mürşid), bilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak, aymazlıktır, bilgisizliktir, sapıklıktır. Yalnız bilim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki aşamalarının gelişmelerini algılamak ve ilerlemelerini zaman içinde izlemek şarttır. Bin, iki bin yıl önceki düsturları bugün olduğu gibi uygulamaya kalkışmak; elbette ki bilim ve fennin içinde bulunmak değildir." (Mustafa Kemal, 1925 )
Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı; Türkiye Cumhuriyeti halkını, tamamen modern ve bütün anlam ve biçimiyle olgun bir toplum durumuna getirmektir. Devrimlerimizin temel amacı budur. Bu gerçeği kabul etmeyenleri perişan etmek, zorunludur. Şimdiye dek milletin beynini paslandıran, uyuşturan ve bunu ister durumda olanlar olmuştur. Her durumda, zihinlerdeki boş inançlar, tümüyle atılacaktır. Onlar çıkarılmadıkça, gerçeğin ışıklarını aşılama olanağı yoktur." (Mustafa Kemal, 1.9.1925.)
-Çünkü Osmanlı Kırımı alayım derken borca batmıştır. Faizli borca ki, azalacağına arttığı için altından kalkamaz! Çünkü siz borcu fabrika açmaya almadınız! Osmanlının "gâvur kazanır, Müslüman yer" zagonunca oturup yemeğe aldınız!
Hasan Tahsin bir gazeteci olabilir. Ama İzmir'e çıkan Yunan işgal ordusuna tabancayla ateş eden Hasan Tahsin gazeteci değil, bir direnişçidir. Doğru bilinç, bu eylemi düzenleyen Hasan Tahsin'i Yunan ordusuna ilk kurşunu sıkan milli mukavemetçi olarak anmayı gerektirir, "Gazeteci Hasan Tahsin" olarak değil. Hasan Tahsin silahını ateşlediği anda gazeteci olmaktan çıkmıştı. Gazeteci Hasan Tahsin'in görevi, "Yunan ordusu İzmir'e çıktı" başlıklı bir haber yazmak olabilirdi ancak. Her yıl Hasan Tahsin'i anarken onun ilk mukavemetçi olması kadar gazeteci kimliğini de öne çıkarmak, yanlış gazetecilik bilincinin yerleşmesine hizmet etti. Bu da gazeteciliğe farkında olmaksızın yapılmış bir kötülüktü.
Ne hazindir ki Türkiye'de demokrasiyi, Cumhuriyeti, laikliği, insan haklarını, bireysel hak ve özgürlükleri, kadın erkek eşitliğini ve bilimsel düşünceyi yüceltmek, kişiyi bir rejim muhalifi yapmaktadır.
2010'lu yıllarda güç kazanan anti-entelektüalizmin, en küstah, en cüretkâr ifadesi, insanların hayatlarında hiç kitap okumamış olduklarını hiç sıkılmadan söyleyebilmeleri, hatta bu tarifsiz eksikliği bir itiraf olmaktan çıkarıp gizli bir övünç vesilesi haline getirebilmeleridir.