Özgür irade kavramını kurtarmak için başka görüşlerde öne sürülmüştür. Sözgelimi, klasik fizik, determinizme tam tamına uyan bir evren tanımlarken, atomik ölçekleri betimleyen kuantum fiziği de öngörülemezlik ve belirsizliği evrenin özünde var olan birer nitelik olarak tanıtır. Kuantum fiziğinin babaları, bu yeni bilimin Özgür iradeyi kurtararak kurtaramayacağını merak ediyorlardı. Ancak ne yazık ki kurtaramaz. Olasılığa dayalı, öngörülemez bir sistemin yetersizlik bakımından belirlenimci bir sistemden geri kalır yani yoktur çünkü her iki durumda da seçenek söz konusu değildir. Geçerli olan ister Yazı tura, ister bilardo topları olsun, ikisi de özgürlüğe, bizim olmasını istediğimiz anlamda karşılık gelmeyecektir.
Sayfa 171Kitabı okudu
Toprağın neden alt üst edilmemesi gerektiği mikroskobik ölçekte çok nettir. Toprak sadece dökülmüş yapraklar ve öğütülmüş taşların toplamı değildir. Sayısız mantar, bakteri, solucan türü ve diğer minik bitki ve hayvandan oluşan, yaşam dolu, inanılmaz bir evrendir. Bir hektar toprakta bu yaratıklardan kelimenin tam anlamıyla tonlarca bulunur ve bunların enerjisi 15 bin insanın enerjisi kadardır. Bu canlılar birçok hayati işlev yerine getirir.
Reklam
Bu hayatta kimseye hiçbir şeyi tam olarak anlatamayacağını anlamıştı.
Asgari geçim haddi toplumsal saadet ve ekonomik ilerleme açısindan başka sonuçlar da doğurur. Bir kere asgari geçim rejiminde yaşayan insanlar kısa boyludur. Habsburg ordusuna yazılmış İtalyanların ortalama boyu, gıda rejimleri ekmekten polentaya geçtiğinde 167 cm'den 162 cm'ye düştü, 18. yüzyılda Ingiliz askerlerinin boyu ise tam tersine, daha iyi beslenmeleri neticesinde ortalama 172 cm'ydi. (Günümüzde erkeklerin ortalama boyu ABD, Ingiltere ve İtalya'da 176-178 cm iken Hollanda'da 184 cm'"dir.) İnsanların boyları gıda eksikliğinden kısaldığında, yaşam beklentileri düşer ve sağlıkları inişe geçer. İkincisi, asgari geçim haddinde yaşayan insanlar daha az eğitimlidir.
"Kalbimde fokurdayan tekmil duygunun yerini derin bir acı aldı. Bu dünyanın sonu gelmiş, artık sabah olmayacakmış gibi berbat bir histi. Çünkü öyleydi.. bunu anladığınız an hissettiğiniz boşluk duygusu, o vakte dek tecrübe ettiklerinizin hiçbirine benzemiyor. Ne aşk ne ayrılık acısı ne de boşıbozuk varoluş sancıları hiçbiri bir yarın olmayışının ruhta açtığı gediğin yanına bile yaklaşamıyor.. Gittikçe büyüyen büyüdükçe bir kartopu misali yuvarlana yuvarlana yaşayıp giderken bunu idrak edemiyor insan. Öldüğündeyse zaten geç kalmış oluyor. Yaşamla ölüm arasında salındığınız henüz ölmediğiniz ama yaşıyor da sayılamayacağınız o asap bozucu bekleme odasında hissedilen, rüzgârlı bir boşluk bu. Tam da babaannemin 'Allah düşmanıma göstermesin' dediği türden bir fecaat."
"...ölü bir kuş görmüştüm. Bir arabanın tekerleği altında bedeninin tam ortasında ezilmişti. Uçlarındaki simsiyah parlak tüyleriyle kanatları beyaz parke taşlarının üzerine yayılmıştı. Yanına çöküp simsiyah parlayan tüylerindeki bir günlük kanın korkunç güzelliğini, kanatların mükemmel ve korkunç bir simetriyle yola yayılışını incelemiş, bir taraftan da sormaktan kendimi alamamıştım. "Buraya nasıl geldin küçük kuş? Neden uçup gitmedin?" Bazen Max'e... vücudunun ve beyninin her hücresine yazılmış gizli yaraların bıraktığı izlere bakarken aynı şeyi merak ediyordum. "Sana ne oldu? Neden uçup gitmedin?
Sayfa 286 - MartıKitabı okudu
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.