Sen benim en derindeki ve en narin kendimsin ve ne de olsa ben onu dünyadaki her şeyden korumak ve onun tam bir huzur içinde olmasını sağlamak istiyorum.
Hristiyan ve Müslüman ülkeler yaygın ve zengin donanımlı hastanelerle doludur. Bu hastanelerde bunları yaptıran kralların ve sultanların, Tanrı korkusuyla yaptığı bağışlar, şaşkınlıkla görülür. Zorbaca bir boyunduruk altında halkı ezip, çılgın bir zevk ve ihtişamı tatmin etmek için onları yoksullaştırdıktan sonra sefalete düşürülen halkın çok az bir kesimini alabilecek muhteşem binalar yapmaktansa, bu halkı iyi yönetmek, refah sağlamak, sanayi ve ticareti geliştirmek, kolaylaştırmak, halkın çalışmasının ürünlerini tam güvenlikle toplamasını sağlamak, daha çok insancıl olmaz mıydı?
“biriyle tam bir ilişki kurabilmen için önce kendinle ilişki kurabilmelisin. eğer kendi yalnızlığımızı kucaklayamazsak, inzivaya karşı kalkan olarak başka birini kullanırız.
yalnızca bir kartal gibi yaşayabilen insan, kimsenin kendisini seyretmesine ihtiyaç duymadan başka birine sevgisini verebilir; yalnızca o zaman o insan bir başkasının büyümesi ve gelişmesiyle ilgilenebilir.”
Biz öyle Müslüman zalimler gördük ki, her beş yılda bir kez hacca giderler ve beş yıl içinde köylülerden, mazlum halktan gasp ettikleri paranın onda birini Mekke'nin, Medine'nin hırsız Araplarına yedirirler; bir gün de şeytanı taşlarlar; çaldıkları malların, yaktıkları canların günahından tümüyle temizlenmiş, tümüyle rahatlamış bir vicdan ile tam bir huzur içinde ülkelerine dönerler ve alçak ve gaddar mesleklerine, hacı efendi olarak devam ederler. Her kutsal günde, kutsal tören ve teşrifatla okuduğunuz menkıbei şerifei peygamberide:
Bir kez Allah dese şevk ile lisan
Dökülür cümle günah misli hazan.
denilmiyor mu? Elde böyle ucuz bir toptan çare varken, dine bağlı bir adamın, eğer salim ve selim bir vicdan eğitimi yoksa, her naneyi yemesine hangi manevi engel kalır!