Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Fütüvvet babadan oğula intikal etmez: "Bir kişi desekim benim atam Yiğit başıdır yahut Ahî idi Şeyh idi, ben dahi Şeyh veya Ahî olurum diyebilur mu, olmaz. Bana ceddimden veya atamdan mirastır ve vasiyettir demeye kadir olamaz. Oğul atadan kuşak kuşanmak dürüst değildir. Eğer atası Peygamber dahi olsa anı cennete iletmezler, kendi de olmayınca." Ahîlik bu surette diğer birçok tarikatlardan ayrılır. O, bir mânâda tam bir demokrasi hareketidir. Şu kadar var ki muasır demokrasilerin rekabeti yerine ahlâkî ve iktisadi tesanüdü prensip olarak almıştır.
Sayfa 303Kitabı okudu
Kalender’de Bir Gece - Μια νυξ στο Καλεντέρι[*]
Sıcak dalgasının evde durmayı olanaksızlaştırdığı kavurucu ağustos gecelerinden birinde, temiz hava almak ve açık bulursam Andoni'nin kahvesinde bir kahve içmek için Kalender'e gitmeye karar verdim. Kalender, Boğaziçi'nin en güzel iki köyü olan -nedendir bilmem, çok beğenilen Büyükdere ya da bizim bildiğimiz adıyla Vathyrriaks bana
Reklam
Türkler de Koşuğu Yaşamın Kendisi Yazar Şerrin yerli işbirlikçi taşeronları Deniz Gezmiş'e banga soyan diye iftira atarak asar Banka kurarak yasal kılıf içinde Türk ulusunu tefecilik yaparak soyanları gazetelerine manşet atarak aklar Türk ulusu çaresizliğin pençesinde yarasına Hıdırellez günü Hızır ve İlyas yetişmedi diye tuz basar 52
Sevda ile kara sevda......
Sevda ile kara sevda arasındaki renk farkı ışıltılı kalbini de karartmaya başlamıştı. Kalbindeki bir damlacık süveydanın ne zaman ve ne kadar karardığını, aşkının ne vakit kara sevdaya evrildiğini bilemeyecek kadar tutkundu artık. Tarif edemiyordu, anlatamıyordu ama hissediyordu. Kalbinde bir sızı gibi, bir hüzün gibi, bir sevinç gibiydi ama tam olarak yaşadığı neydi, bilemiyordu. Bütün benliğiyle ve bütün hücreleri kuşatılmıştı, o kadar.....
Çünkü bu zamana kadar iptidai huruf-ı hecâ ve ilm-i hâl-i ihtiyari ve oğlan-kız karışık olarak mahalle ve karye mekteplerinde beratlı, beratsız birer miktar okumak bilen mahalle ve köy hocalarına ezber okutturuluyor ve şekl-i huruf bir iki sene sonra yazı hocası bulunup da yazı meşk edildiği zamanda bellene biliyor ve ulûm-ı âliye denilen Arabî,
Tam olarak nerede öğrendiğimiz belli değil ama nedense hep hayatımızın iyi geçeceğine dair derin bir inancımız var.Belki de önemli bir sorun yaşayana kadar daha önceki sorunsuz dönemin hep devam edeceğine ilişkin bir yanılsama bu.Ve kötü bir olayın nedense bizim başımıza gelmeyeceğini düşünürüz, başımıza kötü bir olay gelene kadar.Ama hayatın bize böyle bir vaadi yoktur, o sadece olduğu gibi gelir.
Reklam
Türkçüler Hazırlık İçinde: Türkeş ve Arkadaşları Ne Yapacak? Millî Yol'un ilk sayılarında Atsız'ın yazısının bulunmayışı, buna karşılık Orkun'un ilk sayısında bir yazısının yer alması, Altan Deliorman'ı "Acaba Atsız, Millî Yol'a biraz buruk mu?” diye düşündürtür. Deliorman, "Kendisine niçin yazmadığını sorduğum
Gökkuşağı gibi sar velvele ufkumu... Matem kadar acı, soluk soluğa gündüzler... Bir bayram sabahı mı bu? Yoksa şefkatten deryalara dalan bir çift göz mü donan? Kıpkızıl hedeflerin tam orta noktasında... Her akşam gurupla ayrılan heyecanın kucağında Görünen sensin. Bırak kırkikindi yağmurları Saçlarında gezinsin. Hayretengiz bakışları avuçlayıp Güneşe serp. Ve öylece kal, Bocaladığın anlamların sırdaşı olarak. Ben, Bedenî hazların istisna olduğu benliğimde, O beden tabutunun en derininde, Coşkunun esiriyim ama sen, Ummanında kaybolduğum nursun Semavîliğe ramak kalmış şu dakikalarda, Beni hayalinle korursun. Aranan yine sensin saikalarda. Kudsî perdelerin kalktığı anlarda, Özlemimsin sen.
Sayfa 158Kitabı okudu
Ağlayacak zannettim Ağlasaydı ben de ağlayacaktım Ama o gülmeye başladı Kahkahalarla gülmeye ‘Umutsuzluğunu’ güldü önce, ‘Korkularını’ güldü, sonra ‘benimle ne yapacağını bilmediğini’ güldü. Ben de ‘bilmediğimi’ sustum bir süre.  Peşinden de ‘seni seviyorum’ u sustum.  Gözleriyle, ne yapıyoruz biz, diye yazdı gözlerime, Sıkıca yumdum gözlerimi. Açtığımda ayaktaydı. Ben de kalktım.  Konuşmadan yan yana yürüdük.  Yolun sonuna geldiğimizde, “Kahven var mı?” Dedim. Varmış. İçtik. Huzurla baktık ara sıra birbirimize, sıklıkla da bardaklara. Uzun süredir ilk kez canım bu kadar az yanıyordu. Kahve hiç bitmesin isterdim. Ama bitti. Az önce yakaladığım huzura sarılarak usulca doğruldum. Kapıda bir kez daha “Seni seviyorum,” dedim.  O da “Hoşça kal” dedı. Ya da güle güle. En çok o an aşıktım ona. O kadar aşıktım ki giderken ne dediğini bile tam olarak duyamadım.
Her ne kadar mümkün varlıktan hareketle Varlık kanıtlanıyor gibi gözükse de, İbn Sînâ. Varlık ya da 'ilk neden' fikrinden hareket etmektedir. Çünkü yokluğu bile Varlık olmaksızın düşünemeyeceğimize göre, âlemdeki her şeyi 'ilk neden'den hareketle izah edebiliriz. Tanrı'nın varlığını kanıtlama ile nefsin varlığını ispatlama çabasının kesiş- tiğine tanık oluruz. Zira İbn Sînâ, nefsin varlığını izah ederken de. onun etkilerinden ve sonuçlarından hareket etmez. Bizzat ispatlanacak olanı merkeze alır. İbn Sînâ, tam da bu bağlamda, Kur'an'da geçen dış dünyadaki ayetlerin. Allah'ın varlığından ziyade, Allah'ın onlarınvarlığına şahit olduğunu söyler: "İnsanlara, dış dünyada ve kendi nefislerinde ayetlerimizi göstereceğiz ki, onun gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabb'inin her şeye şahit olması yetmez mi?" (41/53) İbn Sînâ, burada kozmolojik kanıtın esasında ontolojik kanıta döndüğünü söylemek istemektedir. Başka türlü söylersek o, son kertede ontolojik kanıta dayanmaktadır. Çünkü âlemi Tanrı'nın varlığına delil olarak göstermekle birlikte, hareket noktası, 'ilk neden' fikridir.
Reklam
Filiz belki de bu kadar güzel olmasaydı dini hassasiyetle- rimden ödün vermez dini öğrenip öğretmek adna da olsa ona yaklaşmazdım. Saçları bu kadar gür ve alımlı olmasaydı ona hicab ayetinden bahsederken garip bir haz duymazdım. Onun zengin, sarışın ve güzel olması o yıllar bilinçaltıma kazinan "sermayenin birleştirilmesi" fikrini katileştiriyordu. Filize sahip olmak demek zenginliği, statüyü İslam potasında eriterek yeni bir müessese kuruyormuşçasına heyecanlanmak demekti. Dindar oldukları için fakir ve cahil olarak nitelendirilmiş atalarımın intikamını almak demekti. Kendine güveni tam olan bir kadının islami açıdan olgunlaştırılması demek dindar kadının kamusal alana inmesi demekti. Filiz'e çarşaf giydirmek ona din adına tahakküm etmek demekti. Yeni hayatını dini bilen biri ile yani benim dediğim şekilde şekillendirecek olması demek bir nevi ben ne dersem onu yapacak demekti. Kamusal alanda Öteki, evde beriki olan Filiz geleneksel dini anlayış içinse daima müdahaleye açık olan olacakti. Tüm bunları sonradan anladım Insanun hapishanede düşünmek ve sosyolojik tespitlerde bulunmak íçin bol vakti oluyor.
Sayfa 75
22 Şubat 1962: Türkçü Gençler Atsız İçin Telaşlanıyor: 27 Mayıs ihtilali ve 13 Kasım tasfiyesinden sonra ordu içindeki dalgalanmalar devam etmişti. Silahlı Kuvvetler Birliği adı altında bir cunta kurulmuş ve cunta Millî Birlik Komitesi üzerinde baskı uygulamaya başlamıştı. 15 Ekim 1961 seçimlerinin sonuçlarından memnun olmayan bazı general ve
Babamın ölümü üzerine hissettiklerim tam olarak bunlardı
Kaybettiğim şey benim için o kadar büyüktü ki ilk önceleri bunu bir türlü anlayamadım. Ne olursa olsun sonucunu ölçebildim. Sade içeride simsiyah ve çok ağır bir şeyle dolaştım durdum. Sonra bu haraplığa daha başka bir duygu, bir çeşit kurtuluş duygusu karıştı. Bir baskıdan kurtulmuştum. Artık Emine bir daha ölemezdi, hatta hastalanamazdı da. Orada zihnimin bir köşesinde olduğu gibi kalacaktı. Hayatımda birçok şey daha beni korkutabilir, farklı şekillerde felâketler yapılabilirdi. Ancak en ekonomik durum, onun düşme olasılığı ve bunun korkusu artık yoktu.
Atsız'ın Dostları ve Ziyaretçileri: Türk milliyetçiliğinin "uyutulma dönemi"nde Atsız'ın da faaliyetleri sınırlıdır. Günleri, yollarda ve Süleymaniye Kütüphanesi'nde geçmektedir. Tanıdıkların, kendisini merak eden Türkçülerin ziyaretlerinin de ardı arkası kesilmemektedir. Ya bilhassa öğle tatillerinde kütüphanede, ya da
1956: Kısıtlı Faaliyetler 1956 yılında Ocak gazetesinde yayımlanan bir iki yazısı hariç Atsız'ın sessizliği devam etmektedir. Hatta 1954 yılında 3 Mayıs'ı anmak üzere Yıldız Parkı'nda yapılan kır gezisine dahi katılmamıştır. Ancak 1956 yılında 3 Mayıs vesilesiyle yapılan bir salon toplantısına katılır. Toplantı 05 Mayıs Cumartesi
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.