Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
BİR ZAMAN YOLCUSU: SELİM PUSAT (RUH ADAM ROMANI) Ruh Adam, Atsız'ın tarihî romanlarına göre hayli değişiktir; bir tür post modern romandır. Bu sebeple romanı incelerken biz de farklı bir yol izlemeyi tercih ettik. Selim Pusat'ın ve Romanın Hikâyesi: Selim Pusat adını ilk defa 08 Haziran 1951 tarihinde, Orkun dergisinin 36. sayısında
Umutsuzluk içindeki kimse bir sey için umutsuzluk çeker. Bir an öyle gibi görünür, ama sadece bir an ve tam o anda gerçek umutsuzluk veya kendi gerçekliği içindeki umutsuzluk açığa çıkar. Kişi bir şey için umutsuzluk içindeyken, aslında kendisi için umutsuzdur ve şimdi kendisinden kurtulmak ister. Düsturu "Ya Sezar olursun ya da bir hiç" olan güç hastası, Sezar olmaz, o vakit bunun için umutsuzluğa düşer. Lakin bunun anlamı başkadır: O tamı tamına Sezar olmadi diye şimdi kendisine katlanamaz. Aslında o, Sezar olmadı diye umutsuzluğa düşmez, Sezar olmadı diye kendisi için umutsuzluğa düşer. Bu, kişinin Sezar olduğunda arzuladığı, ancak başka bir anlam da, tıpkı umutsuzlukta olduğu gibi, her şey olacak olan kendilik şimdi onun için her şeyden daha çekilmezdir. Daha derin bir anlamda, kişi için çekilmez olan şey, Sezar olmuş olmaması değildir, Sezar olmamiş olan bu kendilik ona çekilmez gelmektedir veya doğrusu: onun için çekilmez olan, kendisinden kurtula- mamaktır.
Reklam
ATAM’ın ‘ağaç’ sevgisi
Yalova’yı çok ayrı seven Atatürk , bazen siyasi içerikli önemli toplantılarını burada gerçekleştirirdi. O nedenle Yalova’daki çiftlikte ufak bir köşk yapılmasını arzu eder. İnşaat tam başlamıştır ki büyük bir çınar ağacının dalının köşkün inşaatına engel olduğu anlaşılır. Atatürk’e çınarın büyük dalının kesilmesi gerektiği bilgi verilir. Doğaya ,özellikle ağaçlara tutkunluğu bilinen Atatürk hiddetlenerek , “Siz şaşırdınız mı? Hayır , katiyen bu dal kesilemez . Binanın yerini , temelini değiştirin . Bu dalın kurtulabileceği yere kadar temeli sökün veya sürün !” talimatını verir . …… Gerekli tüm hazırlıklar yapılır . Köşk, 11 Ağustos 1930’da kalın tahta kızakların üzerinde tam 4 metre 80 santim doğuya kaydırılır ve yeni açılan alana köşk rahatlıkla oturuverir.
Sayfa 168 - Siyah Beyaz yayınlarıKitabı okudu
Atam’la Ramazan Özel
Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez incesaz heyeti Çankaya Köşküne giremezdi. Kandil geceleri de saz çaldırmazlardı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kur'ân-ı Kerîmden bazı Sûreler okuturlardı. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu ile dinlerlerdi. Ruhan çok mütelezziz olduğu her hâlinden anlaşılırdı. Ramazanlarda bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Velî ve Zincirlikuyu Camilerinde şehitlerimizin ruhuna hatm-i şerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden gelenlerle de cami hınca hınç dolardı. Atamın emirleriyle şehitlerimizin ruhuna hediye edilen bu hatm-i şerif kıraatlarında ilâhî nağmeler cami duvarlarında ihtizazlar yaparak dalga dalga yayılırdı. Bu esnada cemaat huşu içinde dinler, şehit kardeşlerinin, babalarının ve dedelerinin ruhlarının istirahatı için dua ederler, sıcak göz yaşları dökerlerdi.
Sayfa 10 - 2. RamazandaKitabı okudu
Dede Korkut hikayeleri alıntılar bölüm 17
Tepegöz der: Oğlan kurtuldun mu ? Basat der : Tanrım kurtardı. Tepegöz der : Sana ölüm yokmuş. Şu mağarayı gördün mü ? Basat der :Gördüm .
Sayfa 139 - bitekellüf:tedbirsizce , sındırmak : korkutmak , yıldırmak ,sindirmek , kalar kopar : kişinin kaldığı (doğduğu ) , ayrıldığı yer , alem : bayrak , gün oturmaç : güneyde oturmakKitabı okudu
...babam hayatını nasıl düzene soktuysa, benim arzum da o yöndeydi. Tamı tamına böyle. Ama iş adım atmaya gelince, bir tek adım bile atamıyordum. Neye niyetlensem uzun uzun düşünüyor, çok uzakları gözüme kestiriyor ama daha ilk adımda ayağıma takılan bir çakıl taşının etrafında dolanıp duruyor, başkaları, beni alıkoyan çakıl taşını, ellerini kollarını sallayarak geçip giderken ben, bana aşılmaz bir dağ gibi görünen çakıl taşıyla baş başa kalıyordum. Sanki bütün ömrüm orada geçecekmiş gibi. Daha ilk adımda öylece, ruhum ağırlaşmış halde, çakıl taşlarıyla doldurulmuşum gibi ki ikisi de aynı kapıya çıkar, kalakalıyordum. Ama izleyecekleri yolu bilip, beni geride bırakıp geçip gidenlerin de özetle benden fazlasına eriştiklerini sanmıyorum. Şüphe yok ki güçlü gösterişli atlar gibi, benden çok öteye gidiyorlardı ve sağlam bir tebriki hak ediyorlardı ama sonunda, arkalarından baktığımda, peşlerine yük arabaları iliştirilmiş olduğunu görüyordum. Kendi yarattıkları yük arabaları. Ve bana bağlanmış bir yük arabası yok ve yine bu nedenle ne dizginlerim ne de at gözlüklerim var. Bu halde onların gördüğünden daha fazlasını rahatlıkla görebiliyorum. Ama işte söz konusu kendi gidişim olduğunda, nereye gideceğimi, ne tarafa adım atacağımı bilemiyordum.
Sayfa 7 - Aylak Adam Yayınları, 1. BasımKitabı okudu
Reklam
Bu üçlüye bir bakın: İlki, geçmişinde bütün bir halkı yok etti, şimdi de Güney Asya’da hem bir halkı hem o halkın toprağını yok ediyor. Diğer yandan uygarlığın büyük simgesi olan atom bombasını, dünyanın insan dolu sokaklarında patlatıyor. Şimdi de benden, insanlık meydanından ve yeryüzünden çıkmamı istiyor, çünkü bir teröristmişim. İkincisinin mazisi o kadar karanlık ki, onu hatırlamak için bilge olmak gerekmez. Uygarlık adına tamı tamına onlarca milyon insanın canına kıydı. Şimdi de hem katil hem de kurban olanı kucaklamaya çalışırken, üçüncü yaratığı peydahladılar. Terörün evliliğinden ne çıkar? Terör! İşte o üçüncü Tevrat ve silahla donanmış bir halde gelir beni dağlarımdan ve ovalarımdan koparır, uygarlığın tepesinden, sefaletin kuyusuna sokar. Bu müthiş üçlü şimdi benden yeryüzünden kaybolmamı istiyor, çünkü ben bir teröristmişim. Dünya ne yapıyor bu arada?
Ekonomi Politik Okumalar
"O zaman daha bu kanunlar ortada yoktu. Gördüğüm tehlikeleri sayıp döktüm. En çok yabancı örgütler üstünde durdum. 'Doğulu toplumlarda bütün kalkınma çabalamalarının gerçek celladı, Batı sömürüsüdür,' dedim. 'Ekonomide liberalizmi kabullenmek, içimize yerleşmiş gizli açık yabancı örgütlerle boğuşmaktan, onları söküp çıkarmaktan
Sayfa 234Kitabı okudu
Kişisel hayat deneyiminin ufku ne kadar genişlerse genetik a priori' nin potansiyeli o kadar su yüzüne çıkar ve potansiyeller ne kadar çok çeşitlenirse bu potansiyellerin toplamı her tür katı ve somut düzenlemeye tamı tamına o kadar az uyar.
Shakespeare, Moliere
_İnsan nasıl canını kurtarmak için kaçarsa bir ayıdan, ben de öyle kaçıyorum karım olduğunu iddia eden o karıdan. Ben artık kendimin değilim. Ben bir eşeğim. Bir kadının kocasıyım. Üstümde hak iddia eden kadına aitim. Siz nasıl atınız üstünde hak iddia ediyorsanız o da benim üstümde öyle. Bir hayvana sahip çıkar gibi istiyor beni. Hani beni bir
144 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.