Durum gösteriyor ki Zweig her ne kadar eserinde 200 yıl önce yaşanmış bir diktatörlüğü anlatmış ise de tarih sahnesinde kişiler değişse de tartışılan konular ve olaylar hiç değişmiyor.
Vicdan özgürlüğünü savunan Castellio diktatör Calvin'e karşı azimle verdiği mücadelesini ve kişilerin ölmesine rağmen fikirlerinin daima yaşayacağını anlatan ve ders alınacak çok güzel bir eser .
Bir devlet ,
Bir iktidar ,
Sözü yasa haline gelen bir despot ,
ve adım adım yozlastırılan bir millet .
(Çoğunuza tanıdık geldi bu tablo değil mi ?Hemen celallenmeyin Hitler'e gönderme yaptım :D )
Dinin ve bağnazlığın nasıl güçlü bir araç olduğunu, dinin insan üzerindeki psikolojisini, din üzerinden tiranligin sistematik kuruluşunu, toplumun kabullenişini Zweig çok çarpıcı bir şekilde kaleme almış.
Bu konu üzerinden her ne kadar yüzyıllar geçmiş olsa da günümüz insanın zaafları hep aynı kalmış. Din tüccarlarına her daim sermaye olacak bir halk bulunuyor demek ki .
Peki tarihte bu gibi örnekler mevcutken Atatürk :
"Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sade din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz"
derken haksız mıymış?
Dip not :Sayın Zweig eserini okurken Calvin yazılan yerleri başka isimle okuduğum için senden özür diliyorum.
Mutlaka okunması gereken kitaplardan .