Devleti yıkılmış Attila bir daha hiç gelmeyecek olsa da onun Avrupa insanının destan ve efsanelerindeki yeri, hâlâ korunmaktadır. Attila’nın İtalyan şehirlerini ele geçirmesiyle ilgili anlatılan, Modena kuşatmasından bahseden St. Geminianus menkıbesinde şöyle kaydedilmektedir:
“Surların üzerinde halka cesaret veren muhterem bir başpapaza, Attila kim olduğunu sorar. Bu suale aziz peder, “Tanrı'nın kölesi” cevabını verir ve bunun üzerine Attila cüret ederek şunları söyler: Eğer sen Tanrı'nın kölesi isen ben de Tanrı’nın kamçısı olan Attila’yım. İtaatsiz ve efendilerinin emirlerini tutmayan köleleri haklı olarak döver ve kamçılarlar. Geminianus alçak gönüllü bir tarzda şu cevabı verir: Bütün iktidar Tanrı’nın elindedir, mademki sen Tanrı’nın kamçısı olduğunu söylüyorsun, ben buna karşı gelmem, onun kölesi olduğumu söylediğim için kamçısına mukavemet edemem. Bunun üzerine şehrin kapılarını açar ve Hunlar şehri dolaşırlar; lâkin gözleri görmez olduğundan sallanarak ve elleri boş olarak şehirden çıkarlar.”(Ahmetbeyoğlu, 2001, s. 130)
Bir hayli kalmıştı yandaki odada; güneş de batmak üzereydi. Gelir gelmez oturdu, fazla bir şey
konuşulmadı artık. On birlerin adamı içeri girdi. Sokrates’in önüne gelerek: “Sokrates,” dedi, “sen
başkaları gibi değilsin; onlara hâkimlerin adına zehri içmelerini söylediğim zaman kızıyorlar bana,
küfrediyorlar. Sen buraya gelmiş insanların en
Devlet’i Kim, Nerede, Ne Zaman, Nasıl Yazdı?
Sokrates, hiç şüphesiz, Platon’dan çok daha yaratıcı, daha erkek bir kafaydı. Kalıpları kıran,
buzları eriten, herkesin alışık olduğu düşünüşten başka türlüsünü getiren herhalde Sokrates’ti. Bu
filozof üstüne bildiklerimiz o zaman için az sayılmaz. Ama onları hiç bilmesek bile, Platon gibi
değerli
Gülseren Hanım, Dr. Nüvit Hanım bir hasta gönderdi, "mümkünse hemen alıverin," diye rica etti. Şimdi onu gönderiyorum.
Tamam Tuna, bekliyorum.
Kapı vuruluyor ve içeri üç hanım giriyor. İkisinin ağlamaktan gözleri kızarmış. Biri ise şaşkın şaşkın etrafına bakınıyor. En yaşlı olan, elime bir kâğıt uzatıyor. Nüvit Hanım'ın bana
-Bilmiyorum, dedi. Hür olmak istiyorum...
- Hayır olamazsın...
- Niçin olamayacakmışım. Beni artık kim men edebilir?
- Çünkü içinde, öldürdüğün Allah var. Sen kendi hayatını
yaşamıyorsun artık. Sen bu hâlinle sadece bir mezar, bir tabut gibi bir şeysin. Korkunç, zalim bir ölümü taşıyorsun. Hangi hürriyet?.. Evet ben de biliyorum, o "olmazsa, her şey mübahtır" sananlar oldu. Onun boşalttığı yeri, insanlığa parçalayanlar oldu. Tanrı insanı ben de biliyorum. Ne oldu? Sadece sefaletlerimizle baş başa kaldık. İnsanın talihi yine aynı talih. Aynı imkânsızlıklar içindesin. Aynı ıstıraplar içindesin. Hakikatte bir şafak diye baktığın şey bir yangındır... hayır, sen Allah düşüncesini içinde azdırmakla ondan kurtulamazsın. Hiçbir yara kurcalamakla iyileşmez.