"Bence sen sadece kadınları düzdüğünü yazmak için düzüyorsun onları.."
Bukowski -kitaptaki ismiyle Henry Chinaski- kendince kadınları "anlayabilmek" için o kadını bırakıp bu kadınla düzüşmeye gidiyor. Halbuki tek bir tanesiyle oturup insan gibi konuştuğu, onlar üzerine düşündüğü, anlamaya falan çalıştığı yok. Hatta konuşmaya çalışanları da olabilecek en kaba şekilde susturuyor kendisi.
İçiyor, uyuyor, uyanınca düzüşüyor ve sonra da mutfağındaki daktilonun başına geçip yazmaya başlıyor.. Ve bütün bunların sonunda kadınları anlayacağını umuyor..
Ama genel olarak kitap nedense çok hoşuma gitti. Kitabın başından sonuna kadar sanki Hank (Henry) yanı başımda durup içiyormuş ve beni izliyormuş gibi hissettim.. Karakteri, davranışları, konuşması bir şekilde beni ona çekiyordu. Hele ellerinin, bacaklarının güzel olması, sesinin yumuşak olması.. Tanrımm
Velhasıl, her şeye rağmen sevdim kitabı :)