“Bir zamanlar, başka şeylerin yanı sıra hikaye anlatıcılığında da maharetli ve yetenekli olan Diotima adında Mantineialı bir kadından bir hikaye dinlemiştim. Hatta bir keresinde veba salgınından önce Atinalılara kurbanlar kesmelerini salık vererek hastalığın on yıl gecikmesini sağlamıştı. Aşkla ilgili şeyleri o öğretti bana. Şimdi onun anlattığı
"Mis gibi yağmur yağmış" cümlem pencereyi açana kadar dünyada kendine yer buldu, sonrası paldır küldür boğazımdan aşağıya kaçış.. 10 kutu otrivine'i yalayıp yutsam da işe yaramayacak gibi bir tıkanma hissi, amanın o nasıl bir koku? Öyle ki; kirlenmiş olmalıyım" ı caaanım İstanbul suyuyla yıkadım, pakladım. Şimdi, çayımı lıkır lıkır çizgi film karakteri edası -yok bu pek kibar oldu- coşkusuyla, -o zaman lıkır lıkır da olmadı höpür hüpür- içiyorum.
Tanrımm! Yine nasıl bir gece?!.. Hâl bu olunca, bu akşam için kimseye teşekkürü borç bilemiciiim, beni az önce yumoş'a çeviren melodi hariç..
Bu kitabı okuduğum geceyi asla unutamıyorum :) Tam Anna Karenina'yı bitirmişim zaten gergindim gözler yaşlı sondan dolayı , buna başladım..
Tanrımm! Bir kitap insanın içine nasıl bu kadar işleyebilir?
Bir kadının mektubundan oluşuyor kitap adından da anlaşılacağı üzere. O kadar naif ruhlu bir kadın ki, o kadar kalbi güzel ki; onu tanımayan bir adama böylesine bir mektup yazmış..
Ben anlamıyorum insanlar nasıl bu kadar kör olabiliyor ? Demek ki görmek istemeyince görmüyor gözler :)
Hıçkırıklara boğulduğum bir kitaptı. Ama tavsiyem duygusal biten kitabın ardından bu kitaba hemen geçmeyin yoksa benim gibi gözleriniz şişebilir :))
Ama yazarın her kitabı gibi, yine efsane bir kitap. Okunmadan ölünmemeli.