Hegel'e göre gerçeklik, her zaman kendini anlama amacına doğru ilerler. Tarih hiçbir anlamda rastgele değildir. Bir yere doğru gitmektedir. Geriye dönüp baktığımızda, böyle gelişmek zorunda olduğunu göreceğiz.
Felsefi düşünüşe yakışan, tarihi, ussallığın dünyada varolmaya başladığı noktada ele almaktır: ilkin kendinde bir olanak olduğu noktada değil, fakat onun bilinç, istenç ve eylem olarak ortaya çıktığı durumda. Tinin, özgürlüğün, yani iyinin kötünün, bunlarla birlikte yasaların organik olmayan bir biçimde varlığı, ister bilinçsiz, yabanıl ya da
jean baudrillard'ın 1990 yılında yazdığı kitap. okuma yapması oldukça zor diyebilirim. kalemle okuma gerektiriyor. bazı paragraflarda tekrar baştan döndüğüm oldu. bunun sebebi baudrillard'ın bazı kavramları bildiğimiz anlamıyla değil, kendi tanımlarıyla kullanması. mesela öteki kavramı bildiğimizden çok farklı bir anlamda kullanılıyor.
Bundan sonra başlıca Nedensellik İlişkisinin fiziksel-örgensel yaşamın ve tinsel yaşamın ilişkileri üzerine kabul edilemez uygulamasını da belirtmemiz gerekir. Burada Neden denilen şey hiç kuşkusuz Etkiden başka bir içerik taşıdığını gösterir; ama bunun nedeni dirimli olan üzerinde etkili olanın onun tarafından bağımsız olarak belirlenmesi,
Doğa Durumu dahaçok bir haksızlık ve zorbalık durumu, insanlık dışı edim ve duyguların, terbiye edilmemiş doğa itkilerinin durumudur. Hiç kuşkusuz Toplum ve Devlet yoluyla kısıtlama getirilir; ama bu o kör duyguların ve kaba itkilerin, ve daha ileri bir aşamada aynca özencin ve tutkunun düşünce temeli olan başına buyrukluğunun kısıtlanışıdır. Bu kısıtlama bir dolaylılığa aittir ki, Özgürlüğün bilinci ve istenci ilkin onun yoluyla gerçekten olduğu gibi, e.d. ussal ve kavramına göre olduğu gibi üretilir. Kavramına göre, Özgürlük Hak ve Törelliği kapsar, ve bunlar kendilerinde ve kendileri için evrensel özsellikler, nesneler ve ereklerdir ki, yalnızca kendini duyusallıktan ayırdeden ve kendini ona karşı geliştiren düşüncenin etkinliği tarafından bulunurlar, ve yine ilkin duyusal olan istence ve dahası onun kendisine karşı getirilmeli ve katılmalıdırlar. Özgürlük üzerine sonu gelmez yanlış anlama onu yalnızca biçimsel, öznel anlamda görmek, onun özsel nesnelerini ve ereklerini soyutlamaktır; böylece yalnızca herhangi bir tikel bireye ait olan itki, istek ve tutkunun, özenç ve başına buyrukluğun kısıtlanışı Özgürlüğün kısıtlanışı olarak alınır. Tersine, böyle bir kısıtlama saltık olarak kurtuluşun ondan doğduğu koşuldur, ve Toplum ve Devlet daha çok Özgürlüğün onlarda edimselleştiği durumlardır.