Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bireysel haklar kuramının temeli şöyle kuruldu: Her türlü hakkın kökeni bireydir. Çünkü gerçek özgür ve sorumlu olan yaratık (canlı) yalnız insandır. Buna göre, bireyin yalnızca doğal hak ve ahlaki sorumluluğu ile bağımlı kılınmış olan salt özgürlüğü, bütün uygarlık kurumlarından önce gelen ilk durum olarak, ilk başlangıç noktası gibi kabul olunuyor. Fakat öte yandan insanların, toplumsal ve siyasal kurumlar halinde bulunması doğal ve lüzumludur. Bu kurumlar ise kısmen zorunlu, mukadder (yazgı) yasaların hükümlerine göre gelişir. Bu yazgının var olduğu oranda ve zekânın, bu yazgının gidişini ve yönünü kavrayıp değerlendirebildiği ölçüde, insanların özgürlük ve iradeleri, bu yazgıya boyun eğme zorundadır. İnsanlar, davranışlarını, bu yazgının gidişine ve yönüne uydurmak zorundadırlar. Bu yükümlülük ve zorunluluk durumu, gerçekte kaçınılması mümkün olmayan bu sonucu, daha mükemmel ve daha uyumlu yapmaktır. Doğanın ve tarihin bir ürünü olan bir ulusun bireyleri, daima bu gerçekle karşı karşıya bulunur ve ona saygı duyarlar. Böyle bir ulusun kurduğu devletin de temeli ve amacı bireysel hak olur.
Sayfa 132 - Hürriyet (Özgürlük)Kitabı okudu
🎯 SIRLANMIŞ OLMAK ANLAMLI VE ÇELİŞKİSİZ DELİL ORTAYA KOYMAK GEREKTİRİR 🎯 Devletin başına ebced hesabı yaparak Atatürk gömleği ile benim mücadelem hedef alınarak getirilmek isteniyor. Ebced Türk kültüründe yoktur. Ortadoğu kültüründe var. Bu çaba vakıf, dernek, siyasi parti, cemaat ve tarikatlar, sivil toplum kuruluşları vb yapıların
Reklam
Hiçbir kurala içten bağlı olmayan gaddarca kazanç, tarihin her döneminde, gerçekten nerede ve nasıl mümkünse orada ve o şekilde var olmuştur.
·
Puan vermedi
Ali Şeriati İslamoğlu’nun sitayişle bahsettiği ve öve öve bitiremediği Ali Şeriatî’nin MUHAMMED KİMDİR kitabına bakalım ve “İnsanın eseri o insanın kendisidir” fehvasınca, Şeriatî’yi kendi eserinden tanıyalım. Ali Şeriatî’nin bu eseri, 1988 Ankara baskılı. Basan Fecr Yayınevi. Şeriatî İranlı bir şiî. Bizde İranlılara acemler derler. Dilimizdeki
Ali
AliAli Şeriati · Fecr Yayınevi · 2008210 okunma
576 syf.
10/10 puan verdi
Üç İstanbul tarihe tanıklık etmek isteyenlere…
Eserde siyasi omurgasızlık ve değişen iktidara yamanma çabaları farklı karakterlerle anlatılmış…Eserin kahramanı eski İttihatçı Adnan Anadolu hareketine katılmayı ister, ancak Ankara’dan beklediği davet bir türlü gelmez. Adnan, Ankara’ya bir türlü gidemez. Adnan’ın yanı sıra İttihat ve Terakki’den Hürriyet ve İtilaf’a, oradan başka siyasi hareketlere katılarak siyasi ikbal peşinde koşan başka karakterler de var..Ekonomik çöküntüyle beraber gelen ahlaki çöküntü de Üç İstanbul’da bize kendini gösterir. Romanda Adnan’ı evli kadınlarla beraber olurken görmektedir okur. Eşlerine ihanet eden birçok erkek veya kadın karakterinin maceralarını yakından deneyimleriz romanda. Kuntay, Üç İstanbul’da Pera’yı, dönem sosyolojisini ,resmetmektedir. Romanda bir tane mutlu karakter yok. Roman karakterleri, ya varlıklarıyla ya savruldukları yoksun yaşam tarzlarıyla betimlenirler. Üç İstanbul, edebiyatımızın tarihi referans alan nitelikli dönem romanlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Resmi tarihin kuru sayfalarından beslenemeyen tarih meraklıları için Üç İstanbul, eşsiz derecede keyifli bir okuma imkânı sunmaktadır.
Üç İstanbul
Üç İstanbulMithat Cemal Kuntay · Oğlak Yayıncılık · 20202,453 okunma
"" Gaye'nin büyüklüğü, vasıtaların küçüklüğü ve neticenin azameti insan dehasının üç büyük ölçüsü ise, modern tarihin en büyük şahsiyetlerini (Hz) Muhammed ile kıyaslamaya kim cesaret edebilir? ""
Sayfa 112 - LamartineKitabı okuyor
Reklam
Muhittin ibni Arabi panteist felsefesi esas itibariyle ahlaki ve psikolojik neticeler ile ilgili olan tasavvufu bir metafizik sistem haline getirmiş,böylece sufilik kendi başına hakikatleri peşinde gezmek itibariyle dinden ayrı bir sistem oldu.arabi, gazalinin zıt kutbunu temsil etmekteydi.Gazali de tasavvuf Kur'an ve sünnetin getirdiği hakikati subjektif tecrübelerinde yaşamanın bir yolu iken, Muhittin arabide ise Kur'an ve sünnet hakikatin ncak bir parçasıydı ve Sufi kendi başına hakikatlere erişebilen insandı.Bu bakış açısı 20.yüzyılda ebedi felsefe denen görüşe mensup batılı mütefekkirlerin bakışına benzemekteydi. bunlara göre ilahi hakikat tarihin çeşitli devrelerinde çeşitli yerlere mensup kimseler tarafından tebliğ edildi.Hz Muhammed'in tebliğe hakikatti ama mesela budanın konfüçyüsün tebliğleri de hakikatti.
Helake uğrayan zalimlerin arkasından semalar ağlamadı. Gözler yaşarmadı bilaki mazlumların ahları ve bedduaları ile onlar tarihin çöplüğünde yok olup gittiler. Saltanat sürdükleri yerleri şimdi baykuşlar ve köpekler şenlendiriyor.
ATSIZ'DA ASKERLİK-ORDU-SAVAŞ-DİSİPLİN 31 Ağustos 1962 tarihinde çıkan Millî Yol dergisinin 31. sayısını elimize alınca, İzmirli Türkçü gençler olarak ne kadar heyecanlandığımızı hatırlıyorum. Orta sayfada Atsız'ın "30 Ağustos ve Türk Ordusu" başlıklı yazısı yer alıyordu. Yazıyı defalarca okumuş, birbirimize aktarmıştık. O
ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
995 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.