Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
TOPLU CEVAPLAR İddiaların aksine: 1- Said Nursî'nin İstanbul'a geliş yılı 1907 2- Said Nursî'nin Nutuk'u 1908'de basıldı 3- Said Nursî, A.Hamid'e hakaret etmedi 4- Said Nursî, SultanReşat'tan para almadı 5- SaidNursî, Urfa'ya giderken Ankara'ya uğramadı (Fesubhanallahil-azim; onca yalana bunca insan
Mukaddes Emanetler
O tarihte Hicaz, Kutade sülalesi tarafından yönetilmekteydi. Osmanlılar Hicaz yöneticilerine "Mekke Şerifi" derlerdi. Devrin Mekke Şerifi Berekat, Mısır Sultanlığı'na bağlı bulunuyordu. Mısır'ın Sultan Selim Han tarafından fethedilmesi üzerine oğlunu Yavuz Selim’e gönderdi. Berekat'ın oğlu, beraberinde Mekke ve Medine'nin anahtarlarıyla mukaddes emanetleri de getirmişti. Bugün İstanbul Topkapı Sarayı'ndaki Hırka-i Saadet Dairesi'nde korunan ve "Emanat-ı Mukaddese" (Kutsi Emanetler) adı verilen eşyaların çoğu Peygamber Efendimize aitti. Aralarında Peygamber Efendimizin hırkası, sancağı, dişi, kılıcı, sakalının kılı, ayak izi, seccadesi, bastonu ve Kabe'nin anahtarı da bulunuyordu. Yavuz Selim, Mekke şerifinin oğlunu törenle karşılamış, hürmet göstermiş ve babasını eski görevinde bıraktığını bildirmişti.
Sayfa 148 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okuyor
Reklam
224 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Batı'nın Bağdat Kütüphanesi....
Avrupa kıtası genel olarak Orta Çağ'da Karanlık bir gelişim çizgisin de iken İspanya ve Portekiz aksi bir düzlemde ilerliyordu. Abbasilerin başkaldırısı ile Ortadoğu ve Hicaz havzasında otoritesini kaybeden ve kaçan Emevi hanedan mensupları İspanya topraklarında ( fetihler daha önce başladı Tarık Bin Ziyad komutasında) Endülüs Emevi devletini kurarak Batı Avrupa'da bilimsel anlamda gelişimin temelini attıkları gibi merkezi otoritesi güçlü bir devlet kurdular. Yaklaşık olarak 700 küsür yıl tarih sahnesinde kalan Endülüs Emevi devleti Avrupa için bulunmaz bir hint kumaşı olmuştur. Mağribiler, Afrikalılar ve Araplar önderliğinde oluşturulan yönetim anlayışı genel olarak merkezi otoritenin sultanlar öldükçe sarsıldığı fakat Avrupa'nın içinde bulunduğu kaotik ortam sayesinde dış bir düşman tarafından yıkılmadığı kritik dönemlerde yaşadı. Emeviler, Hıristiyanlara göre daha merhametli olurken Hıristiyanlarda böyle bir şey söz konusu değil. Toplu katliamları ile İsabelle ve Ferdinand tarihte zalim yöneticiler olarak yerini aldı. Endülüs'ün düşmesi ve sonrası da Morisko olacak olan İspanyol Müslümanlar ile diğer etnik unsurların buradan sürülmesi ve yer yer katledilmesi İspanya'nın bugün ki gelişimi de dahil birçok olgusunu çok olumsuz yönde etkileyecektir. Kardinaller ele geçirdikleri Arapça kitapları tıpkı Hülagü'nün Bağdat'a girdiğinde efsanevi Bağdat kütüphanesini yakması gibi yapacak ve İspanyolların çok uzun bir süre karanlığa gömülmelerine neden olacak. Endülüslerle ilgili çok spesifik bilgiler edineceğiniz bu güzel eseri merakı olanlara tavsiye ederim.
Endülüs: Arapların İspanyayı Fethi ve Sonrası
Endülüs: Arapların İspanyayı Fethi ve SonrasıArthur Gilman · Say Yayınları · 015 okunma
Vazifesini tarihte emsali az bulunur bir maharet ve fedakârlıkla başaran muazzez ordumuza ve en yüce harp erlerinden olduğuna şüphe kalmayan dâhi başbuğuna şükran ve hürmet arz etmek, bugün her işin başlangıcında milli bir vazifemizdir. Onun için muhterem dinleyicileri, ilim müesseselerinin üslup ve geleneğine uygun olarak, ordu ve başbuğumuzu üç defa alkışlamaya davet ediyorum: Yaşasın muzaffer ordumuz ve dâhi başbuğu!
Ziya Gökalp
Turan ülküsü, bugün için bir hayal gibi görünmekle beraber, tarihte bir gerçektir. Çünkü Türkler tarihte birkaç kere birleşmişlerdir. Gökalp, bugünkü heyecan ve hamle kaynağı olan hayal ile tarihin gerçeğini birleştirerek şu sonuca varmaktadır: Tarihte gerçek olan şeyler, gelecekte de gerçek olabilir!
biz avrupa tarihçisi gibi değiliz; sadece julius caesar'ı, tacitus'u okuyarak ve germanya'nın milat sıralarındaki durumunu kavrayarak tarihimizi kısa sürede öğrenemeyiz. bugün bir alman'ın, bir fransız'ın, bir britanyalı'nın kaynakları romalılardır; onları okurlar, öbür diller zaten yazısız dillerdir. ama eldeki kaynaklar işlenmiştir, kolaydır. tarihte her zaman boşluklar vardır ama söz konusu kaynaklarla kolay duvar örülüyor. türkçe öyle değil, ilgili tarih içinde henüz üzerinde tartışılmamış çin, hind ve iran epigrafik ve paleografik malzemesi çoktur. bunun yanında sanskritçe, eski pahlavi dili gibi dillerde okumalar yapmak lazım. kurgandan (mezar) halı çıkıyor mesela; gel de o halının yerini tespit et. oradaki kavim söz konusu halıyı kullanmış ama kavmin tavsifi kolay iş değil. tarihçiliğimizin bu bakımlardan çok büyük problemleri var
Sayfa 37 - timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
Reklam
Burada bir vaka zikredeceğim: Umumi harp başlamıştı. Cepheye sevk olunmazdan evvel ihtiyat zabit namzetleri talimgahının son devresinde muallim takım zabiti idim. Devre nihayetinde takımımda bulunan efendilerin derecei ehliyetlerine nazaran rütbelerini gösterir listeyi tanzim ederek bölük kumandanına vermiştim. Hararetli bir Türk Ocağı mensubu olan bölük kumandanı listeye bir göz gezdirdikten sonra hiddetle listeyi masanın üzerine attı ve bana "bu nasıl liste, Arabı, Çerkesi, Kürdü A sınıfına yazmışsın" dedi. A sınıfı alüyyülalâ derecede zabit namzedi demekti. Bugün millet meclisinizde aza olan bölük kumandanının noktai nazarınca bir adamın künyesinde Halep, Şam, Harput veya Diyarbekir'in... bulunması iyi numara almasına bile mani teşkil eylemeliydi. O tarihte Nuri Paşa ordusuyla Bakô(Bakü)'da bulunuyordum. Ordu menzil karargâh kumandanı idim. Karargâh tabldotunda her gün 30-40 zabit bulunuyordu. Türk Ocaklarında terbiye almış olan birçok zabitlerden defalarca aynen şu sözleri işittim: "Gelirken ZU'leri bitirdik, dönüşte nöbet LO'lerindir." Zo ile Ermenileri, LO ile Kürtleri kastediyorlardı. Osmanlılık ve hilafet devirlerinin "Gavura bakınca Kürt müslümandır" darb-ı mesali mana ve mefhum ifadesinde zaafe uğramıştı. Şimdi aranılan ne gâvur ne de müslümandı. Devrin aradığı Atilla, Cengiz ve Timur'un ahfadı idi. Birçok milletler arasında eskiden beri dolaşan KAVMİ NECİP tabiri artık Türklüğe hasıl ve tahsis edilmişti. Harbin beklenilen neticeyi vermemesi üzerine İttihat ve Terakki'nin, esasen başa çıkmamağa mahkum olan Yeni Turan planı kendiliğinden akim kaldı.
Sayfa 20
352 syf.
·
Puan vermedi
Bir zamanlar… Bizler…
Bozkır-göçebe toplulukları daha iyi anlamama bu kitap yardımcı oldu. Bu toplulukların günümüzde hangi etnisitelere karşılık geldiklerini kesin olarak tespit etmek zor ve hassas bir konu olsa da, bu gibi hususlar, bilimsel çalışmalarla ele alınmaya elbette müsait. Bozkır-göçebe topluluklar (örneğin Orta Asya’daki Türkler), yerleşik medeniyetler
Kök Tengri'nin Çocukları
Kök Tengri'nin ÇocuklarıAhmet Taşağıl · Bilge Kültür Sanat · 2020867 okunma
114 syf.
8/10 puan verdi
Kitap benim beklentimi anlatım tarzı olarak pek karşılamadı. Taha Kılınç'ın kalemini severim. Başka kitaplarını da okudum fakat kendi adıma doyurucu bulmadım. Belki gündemi sıkı takip ettiğimden, belki bu minvalde yazıları çokça okuduğumdan bilemiyorum haber, gazete küpürü tarzında bir anlatım değil de daha hap bilgi tarzında ve yoğun bilgi
Alem-i İslam Yazıları - I - Bilâdüşşâm
Alem-i İslam Yazıları - I - BilâdüşşâmTaha Kılınç · KETEBE · 0279 okunma
Kahramanım Mustafa Kemal Atatürk' ün çocuklara armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı 🇹🇷 Tüm çocuklara ve içindeki çocuğu hala yaşatanlara kutlu olsun...❤🇹🇷 “Türkiye Cumhuriyetinin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyorum: Batı senden, Türk'ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk Çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin!.. Bu belli. Fakat zekanı unut!.. Daima çalışkan ol!”
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
Reklam
817 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
47 günde okudu
Bana en sevdiğin kitaplar hangileri, diye sorulduğunda senelerdir asla vazgeçmeden söylediğim kitaplardan birisi de Truvalı Helen. Kitabı okuduğumda henüz daha lise yıllarında olmama, aradan seneler geçmesine ve benim çok, pek çok kitap okumama rağmen fikrim de değişmedi. Kitapta hepimizin bildiği Truva hikâyesi yani Helen'in Paris'le kaçmasıyla birlikte başlayan ve seneler süren o büyük savaş anlatılıyor. Aynı konu üzerine çekilen pek çok film, yazılan pek çok kitap var ve benim en sevdiğim tarihi yaşanmışlıklardan birisidir. İlk olarak Brad Pitt'in başrolünü oynadığı meşhur Truva filmini izlediğim ve hikâyenin aslını bilmediğim için ben mutlu bir son yaşadıklarına inanıyordum. Filmi izleyenler bilir çünkü filmin sonunda Paris, Aşil'i vurur ve Helen'i de alıp gider. Ancak kitabi okuduğumda tam bir yıkım yaşadım çünkü mutlu sonun aksine, kitapta ve tarihte Paris'in öldüğünü ve Helen'in de geri kalanında çok da iyi bir kader yaşamadığını öğrenmiştim. Ağlayarak okuduğum ve tüm bu yaşananlar boşuna mıydı hissiyatım hala aklımda. Zamanında Artemis Yayınlarından çıkan kitabın bugün basımı yok sanırım, nasıl tutulmadığını ve tekrar tekrar basılmadığını da anlayabilmiş değilim ama bir şekilde bulur, karşılaşırsanız mutlaka okuyun derim, ne demek istediğimi anlayacaksınızdır. Aynı konu ile ilgili 2004 yapımı Truva filmi ve 2018 yapımı Truva: Bir Şehrin Düşüşü dizisini de çok beğenerek izlemiştim, onları da tavsiye ederim.
Truvalı Helen
Truvalı HelenMargaret George · Artemis Yayınları · 2007173 okunma
Tarihte Bugün
22 NİSAN 1920 - Atatürk'ün, bütün vilâyetlere genelgesi: "23 Nisan'dan itibaren bütün mülkî ve askerî makamların ve umum milletin başvuru yerinin, adı geçen Meclis olacağı arz olunur." Mustafa Kemal
Fatih, birleşmeye karşı olan Ghennadios’u alıp patrik yaptı. Bu kurnaz bir politikaydı. Doğu ve Batı Hıristiyanlığını birbirinden ayırmış oldu. Ghennadios’a tarihte hiçbir Ortodoks patrikin görmediği bir şekilde iltifat etti ve protokolde Rum patrikine çok üstün bir yer verip, bütün imparatorluğun Hıristiyanlarını Roma patrikine bağladı. Patrikhane bugün kendisine ökumenik diyor ve bunun kavgası yapılıyor. Halbuki, Osmanlı bunlara Roma kilisesi demiştir. Roma zaten “ökumenik”le aynıdır; çünkü klasik düşünceye göre, Roma bütün dünyanın sahibidir ve Roma kilisesi de bütün dünyanın kilisesidir. Peki, kilisenin sahip olduğu Roma’ya hükümdar olarak kim sahiptir? Fatih’in kendisi sahiptir. O bir Roma imparatorudur, nitekim bu unvanı ona sırf zamanın Müslümanları değil, zamanın Rumları da yakıştırmıştır. Hatta zamanın, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşamayan, Trapezuntus gibi Rumları da yakıştırmıştır. Trapezuntus ondan “Romalıların İmparatoru” diye bahseder ve çok mübalağalı bir şekilde, son bin yılda yaşayanlar içinde en iyi Yunanca bilen olduğunu söyler.
Bereketli Hilal neden bereketli?
1)Bereketli Hilal'in bir üstünlüğü Akdeniz iklimi olarak anılan, kışları ılık ve yağışlı, yazları uzun, sıcak ve kurak geçen iklim kuşağında yer almasıdır. Bu iklim uzun ve kurak bir mevsime dayanabilen, yağmurlar başladığında hemen büyümeye başlayan bitkilere uygun bir iklimdir. Bereketli Hilal'deki pek çok bitki, özellikle tahıl ve
Bunun kime, ne getirisi vardı?
Devrimler bazen bir milletin bilgeliğini, bazen de kendine ihanet ettiğini gösterir. Bu bağlamda, Japonya ve Türkiye örneği çağdaş tarihin klasik örneklerinden biridir. Geçen yüzyılın sonu ile bu yüzyılın başlarında bu iki ülke, birbirine benzer, mukayese edilebilir ülkeler gibi görünüyorlardı. İkisi de tarihte önemli bir yere sahip, kendilerine
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.