Ölüm, ayrılığı getirmiyordu aslında. Ayrılık, ölüme duyulan bir öfke, bir intikam alma aracıydı. Kimse sevdiğini ölümlü olarak hayal etmeye yanaşmıyordu.Ölüm dehşetli bir kusur, acizlikti sanki..
Geçmiş;üzerinde hiçbir silginin silemediği, her bir satırına tek bir cümlenin yazılabildiği çizgili bir defterdi..
Hayat yalnızca camdan daha yavaş ya da daha hızlı
olana bakıldığında varlığı hissedilebilen bir akıştır..
Burak ve Sümeyra birbirini çok severken araya giren hastalık yüzünden büyük bir sınavla karşı karşıya kalır. Sümeyra kansere yakalanmıştır. Hayatlarının her gününü ölüm gibi bir gerçeğin nefesini enselerinde hissederek geçirmek zorunda kalan çiftimiz için umutsuzluğa kapılmak yoktur, genç yaşta okulda arta kalan vakitlerinde gezilere çıkarlar. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar o korkunç gün gelene kadar bu kabusla içice yaşamayı öğrenmek zorundadırlar.
Hayatta ölüm gibi bir gerçeği unutup yaşarken o ânın çok yakın olduğunu farkedince hele ki bu durum sevdiğimiz için geçerliyse ne kadar zor baş etmeye çalışmak.Kimse yakıştıramazsevdiğine ölümü. Peki o korkulu bekleyiş..Burak'a ayrı üzüldüm,Sümeyra'nın duruşuna hayran kaldım. Böyle büyük bir gerçek varken dolu dolu yaşamalarını, sohbetlerinde derin olmalarını çok sevdim. Doldurmuş altını yazar. Konusu hüzünlü olsa da güzel kitaptı. Tavsiyemdir