"Tam göğüs kafesinin üstünde bir taş var. Yorgunsun ama kimse farkında değil." Şükrü Erbaş
Sonsuza kadar elveda, ışıltılı arabalar, bandolar ve şöhretler; dünyaya elveda, bu saraylara, bu anıtkabirlere, suçun hazlarına ve ahlaksızlığın neşelerine! Taş aniden düşecek, kendi kendini ezecek, ve üstünde ot bitecek! Ve saraylar, tapınaklar, piramitler, sütunlar, kralın mezarı, fakirin tabutu, itin leşi, bütün bunlar, yeryüzünün çimeni altında aynı yükseklikte duracak.
Reklam
Çoğu zaman kaleye yenilirsin
"Benim en sevdiğim taş, kaledir." dedi sonra. "Ona dikkat etmen gerektiğini düşünmezsin.Dürüst bir taştır.Gözünğ vezirin,atın,filin üstünde tutarsın çünkü onlar içten pazarlıklıdır.Ama çoğu zaman kaleye yenilirsin.Dürüstlük her zaman bizim zannettiğimiz gibi bir şey değildir.
...şehrin üstüne çirkinlik yığınları çökmüştü. İçinde herkesin küçük bir payı olan çirkinlikler. Mimarıyla, mühendisiyle, ressamıyla, yazarıyla bütün aydınların, rahatsız olmadan bir köşesinde yer almaya çalıştığı, bir köşesine tutunmak için uğraştığı çirkinlikler. Her çeşit aydınıyla, yarı aydınıyla, okumuşuyla, kendini yetiştirmişiyle, korkağıyla, gerçek mücadelecisiyle, bu çirkin taş, beton, mozayık ve hepsinin üstünde sarı badanalı çatı katlarına tutunmaya çalışan şekilsiz kalabalık. Bankayaonbinkoyupikiyılsonraellibinalangiller.
“Büyük İlerleme miti“ dedi sonunda. “Sanayi Devrimi. İncil elde (onurlu bahanelerle pis işler çevirmek her zaman akıllıcadır çünkü) bütün kültürleri yok ettiler, eski Afrika ya da Polinezya topluluklarına kan ve ateş götürdüler, taş üstünde taş bırakmadılar. Niçin? Onları Manchester işi ucuz eşyaya boğmak için, acımasızca sömürmek için: Belçika Kongo’sunda ufacık bir şey çalanın ellerini keserlerdi (ki kendileri, bütün bir ülkeyi çalanlarlardı). Fakat o toplulukları köleleştirmekle kalmadılar: Eski mitlerini, evrenle olan uyumlarını, en içten mutluluklarını da ellerinden aldılar. Teknolojiye tapan barbarlık, Avrupa kibri. Şimdi de bu büyük günahın kefaretini ödüyoruz. Londra’da ya da New york’ta uyuşturucu kullanan, kayıp çocuklar ödüyor.”
"Yine de bir insan sıcaklığının yerini hiçbir şey dolduramıyor. Garip değil mi, yaşadığı acıları bile özlüyor insan: Çocukların çarpıp çıktığı kapılardan giren ayazı; karısının, tüm incelikleri diplere çeken sesinin o buzdan burgacını; bir bunaltı, bir karabulut gibi odaları basan babasını; bütün yönleri kendine çevirdikten sonra dönüp giden bir kızın insanın boğazına attığı düğümleri; yalnızca çıkar için bile olsa kapıların çalınışını; sevgiyi daha ilk adımda örseleyen kaba içtenliği; bir yalanı gizlemekten çok açık eden kaypak gülüşleri; insanı ateş üstünde bırakıp kaçan korkuyu; her yeni olanakla yeni bir kimlik edinen oynaklığı; camlarını kırsa da birinin sana taş atmasını…”
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.