Sapiens tüm yaşayan canlılarla aynı fiziksel güçlere, kimyasal reaksiyonlara ve doğal seçilim süreçlerine tabidir... 21. yüzyılın şafağında, bu artık geçerli değil: Homo sapiens bu sınırları aşıyor ve doğal seçilim yasalarını kaldırarak bunun yerine kendi akıllı tasarımını koyuyor. 4 milyar yıla yakın bir süredir gezegendeki her bir organizma doğal seçilime uygun olarak evrildi, hiçbiri akıllı bir yaratıcı tarafından tasarlanmadı. Darwin'in teorisindeki güzellik, zürafaların boyunlarının neden uzun olduğunu açıklamak için akıllı bir tasarımcinin varlığını kabul etmeye ihtiyaç duymamasında yatar. Milyarlarca yıl boyunca akıllı tasarım fikri seçenek dahilinde bile değildi, çünkü ortada şeyleri tasarlayabilecek bir akıl yoktu.
İnsan doğasının önemli özelliklerinden birisi de aceleciliğidir. İnandıklarına, düşünce ve özlemlerine bir an önce ulaşmak ister. Önüne çıkan engellerle uğraşır, didinir. Ancak bu engeller sistemli ve sürekli olmaya, bu hale getirilmeye başlanmışsa, önüne mutluluk olarak koyduğu değerlere ömrü içinde ulaşamayacağı duygusuna kapılması ve umutsuzluğa düşmesi de doğasının bir başka özelliği, insani öze sahip bir kusurudur onun. Bu noktada bireyi ve toplumu çözülmeden, umutsuzluk ve korkunun o dar ve siyah tünelinden kurtaracak olan en büyük iki olanak, tarih bilinci ve sanattır. Tarih bilinci kuşkusuz tarihi bilmekle elde edilecek bir bilgi gücüdür. Tarihi bilmekse bizde öğretildiği gibi olay, yer ve kral adlarını zamandizinsel olarak bilmek değildir. İnsanlığın yarattığı toplumsal yapıların, düşünce sistemlerinin ve kültür değerlerinin, gelişim evrelerini, neden-sonuç ilişkileri ile kavramak, bir çözümlemeye gidebilmek, buradan da geleceğe yönelik tasarım ve çıkarsamalarda bulunabilmek yetisini kazanmaktır. Bir başka ifadeyle, zamanın ve olayların bilincine varmak demektir.
Reklam
"Yaprakların ağaç dallarındaki dizilişleri, özel bir ölçü ile belirlenmiştir ve bu özel tasarım sayesinde hiçbir yaprak bir diğerinin üzerini kapatıp ona gölge yapmaz. Bu nizamda elbet, insanın da yeri var. Hepimize ayrılan bir yer var dünyada, hepimize yetecek kadar çok yer var... Fakat kimse yerinden memnun değil. Gözümüz hep başka insanların yerinde, gölge gibi ağıyoruz insanların üzerine. Şuna inanıyorum. Dünyada sana ayrılan yeri beğenip başka yapraklara özenmediğinde, daha çabuk büyüyen, daha yeşil, daha parlak bir yaprak oluyorsun..."
Ya gözlerim öbür duyularımla oynuyor, Ya öbür duyularım gözlerimle. Yine görüyorum işte seni: Ağzında ve sapında kan var; demin yoktu. Yok, hançer falan yok. Benim kanlı tasarım bu gözlerimin gördüğü. Şimdi, dünyanın yarısında tabiat ölü gibi; Perdelere bürülü uykuyu kötü rüyalar sarmış. Cadılar başlamıştır şimdi büyülerine,
İmge, gerçek ile hayal, yanlış ile doğru, öznel ile nesneli, geçmiş le bugün, tasarım ile yaratı arasındaki ilişkilerin doğurmuş olduğu anlamlı yapılardır.
Sayfa 8 - Motto yayınları
İgteizm
Dil, Doğruluk ve Mantık kitabının başka bir bölümünde Ayer, Tanrı hakkında anlamlı bir şekilde konuşabileceğimiz fikrine karşı çıkar. Ayer'e göre "Tanrı vardır" ifadesi ne doğru ne de yanlıştır. Bu ifade ona göre, kelimenin tam anlamıyla anlamsızdır, çünkü tanım gereği doğru değildir (gerçi Aziz Anselmus'un takipçileri Ontolojik Argümanı kullanarak Tanrının zorunlu olarak var olması gerektiğini söylemişlerdir). Üstelik Tanrının var olduğunu ya da var olmadığını kanıtlayan bir sınama da yoktur, çünkü Ayer, Tasarım Argümanını reddeder. Dolayısıyla Ayer ne (Tanrının var olduğuna inanan) teisttir ne de (Tanrının var olmadığına inanan) ateisttir. Daha ziyade, "Tanrı vardır" ifadesinin diğer anlamsız ifadelerden biri olduğunu düşünür. Bazıları bu konumu "igteizm" olarak adlandırır. Dolayısıyla Ayer, Tanrının varlığı ya da yokluğuyla ilgili olarak tartışma nın tamamen anlamsız olduğunu düşünen bir igteisttir.
Sayfa 284 - Alfa Yayınları
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.