Ulaşılan her amaç, yeni bir rotanın başlama noktasıdır. Bu, sonsuza dek sürer. Bitki, tohumdan sapa, saptan yaprağa geçerek görüngüsel varoluşunun tomurcuk, meyve aşamalarına ilerler. Meyve aşaması, yeni tohumun başlangıcıdır, eski rotada koşacak yeni bir bireyin başlangıcıdır olsa olsa. Bu, sonsuz zaman boyunca böyle gider. Hayvanların yaşam yolu da buna benzer. Döllemek, doğurmak onların yaşamının doruğudur. Bir kez doruğa ulaştığında, ilk bireyin yaşamı yavaş ya da hızlı solmaya başlar. Bu arada, yeni bir yaşam, doğada türün korunmasını, aynı görüngünün yinelenmesini sağlama bağlar. Gerçekten, her organizmada özdeğin yenilenip durmasını olsa olsa bu sürekli baskının, sürekli değişimin belirmesi diye görmeliyiz. Fizyologlar, devinimde tüketilen özdeğin yerine zorunlu olarak yenisinin getirildiğini kabul etmiyorlar artık. Çünkü, makinedeki eskiyip aşınma, hiçbir zaman yiyecekle sürekli gelen içe akışa denk değildir. İstemenin doğasını açığa vurmasının özünde bengi oluş, sonsuz bir akış vardır. Son olarak bizi boş bir umutla ayakta tutan insan çabalarında, isteklerinde de aynı şeyi görürüz. Bunların yerine getirilmesinin istemenin son amacı olduğu umududur bu. Ama bir kez onlara ulaşınca artık gözümüze aynı görünmezler. Bu yüzden unutuluverirler, modaları geçer. Kabul etmesek de, uçup giden yanılsamalar olarak neredeyse her zaman bir yana bırakılırlar.
Her bitki, tüm varlığını, istekliliğini ortaya koyarak, yalın biçiminde tüm öz yapısını, istemesini açığa çıkarır. Bitkilerin çeşitli fizyonomilerinin böylesine ilginç olma nedeni budur. Oysa bir hayvanı, onun İdeasına göre bilmek istersek, onun yapıp ettiklerini izlemek gerekir. İnsanı bilmek için onu kapsamlı olarak araştırıp sınamak gerekir, çünkü, usu onun epeyce iki yüzlü olmasına olanak verir. Nasıl hayvan istemesini insana göre daha az gizlerse, aynı ayrım yüzünden, bitki de hayvandan daha hilesizdir. Biz yaşama isteğini hayvanda insandakinden daha çıplak görürüz. Yaşama isteği insanda çok bilgi giymiştir, iki yüzlülük becerisiyle örtülmüştür.
Reklam
Tarihin babasının [Herodot] şu sözü de o zamandan beri çürütülmemiştir: Bir sonraki günü yaşamak zorunda kalmamayı en az bir kez dilemeyen biri yaşamadı şimdiye kadar. Bu yüzden bunca sık üzüldüğümüz yaşamın kısa oluşu, belki de onun en iyi özelliğidir.
"Beni çileden çıkarma!" yakarısı "Kim olduğumu bana gösterme!" demektir.
Çünkü karşıtlar her zaman birbirini aydınlatır, Spinoza'nın çok güzel belirttiği gibi, gündüz eş zamanlı olarak hem geceyi hem de kendini açığa vurur.
Reklam
"abusus optimi pessimus." En kötü, en iyinin kötüye kullanılmasıdır.
Kendini beğenmişlik en son ölen şeydir, insan eylemlerinin en yıkılmazı, en etkini, en aptalcasıdır.
Reklam
Biz bu seçime sevi diyoruz. İki sevgili arasındaki artıp duran sevgi, gerçekte gelecekteki bireyin daha şimdiden yaşamak istemesidir. Sevgililer bu yeni bireyi dünyaya getirebilirler, getirmek de isterler. Gözleri özlemle buluştuğu andan başlayarak yeni bir yaşamın ateşi yakılır. O kendisini gelecekteki uyumlu, iyice bütünlüklü bireysellik olarak duyurur. Sevgililer, bundan sonra, yalnızca bu birey olarak yaşamak için gerçek bir birliğe, eriyip birleşmeye özlem duyarlar. Bu özlem, dünyaya getirdikleri çocukta doyurulur. Bu çocukta ana babadan geçenler eriyip bir varlıkta bir olmuşlardır. Onlar böylece yaşamayı sürdürür.
İnsanın istekleri ateşlidir, hatta hayvanlarınkinden bile ateşlidir; insanlarda istekler tutku düzeyine yükselir. Gene de insan bilinci sürekli, baskın biçimde yerli yerinde kalır; tasarımlarla, düşüncelerle doludur.
Doğa, bireyi değil yalnızca türü gözetir. O yalnızca türü korumak için ciddi ciddi çalışıp didinir; tohumun aşırı bolluğuyla, üreme dürtüsünün bütün gücüyle, türü savurganca destekler. Doğa için bireyin bir değeri yoktur, olamaz da; çünkü burada onun krallığında sonsuz zaman, sonsuz uzam vardır, olanaklı bireylerin sayısı da sonsuzdur. Bu yüzden, her zaman bireyi düşmeye bırakmaya hazırdır. Dolayısıyla, birey, en sudan rastlantıyla, binlerce değişik biçimde yıkıma uğrar; üstelik bu daha en baştan onun yazgısıdır. Bireyin yıkımı, türü korumaya hizmet ettiği anda, doğa onu bu yıkıma götürür. Böylece doğa, örtbas etmeden şu büyük doğruluğu bildirir: Bireylerin değil, yalnızca ideaların gerçekliği vardır.
Alınan her solukta içimize sızmaya çalışan ölümü savuşturur, böylece her saniye onunla savaşırız; ayrıca daha uzun aralarla yediğimiz her öğünle, uyuduğumuz her uykuyla, kendimizi her ısıtmamızla ölümü dışarı atarız. Gene de sonunda ölüm yener; çünkü doğmakla onun pençesine düşeriz. O, yutmadan önce avıyla birazcık oynar yalnızca. Gene de büyük bir özenle, kendimizi vererek, olabildiğince uzun süre yaşamı sürdürürüz. Tıpkı patlayacağını kesinlikle bile bile bir sabun köpüğünü olabildiğince uzun süre, olabildiğince üfleyip elimizden geldiğince şişirir gibi.
Bir insan açık seçik bildiği, akıllı olduğu ölçüde acı duyar. Dehası olan kişiler en fazla acı çekenlerdir. Ben İncil'deki Vaiz bölümünden alınan şu sözü bu anlamda -açıkçası salt soyut ussal bilgi bakımından değil, genelde bilginin kertesiyle ilişkisinde- anlıyor, kullanıyorum: "Qui auget scientiam auget et dolorem." Bilgiyi arttıran üzüntüyü de arttırır. (Vaiz, İncil)
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.