Fakat ne çok şehit var bu memlekette yahu! Demokrasi şehidi, basın şehidi, trafik şehidi! Anasını satayım her ölen şehit oluyor. Belediyenin açık unuttuğu çukura düşüp ölene de yakında şehit derlerse şaşmayın kanalizasyon şehidi! Hah ha! Örneğin, dinle imanla hiç ilgisi olmayan bir polis ya da asker çatışmada ölüyor; o da şehit. Ben anlamadım ki
"- Özenti çok kötü bir şey, öyle değil mi? Hayatı da sanatı da bozan bir şey.
- Yani insan otantik sahih olmalı demek istiyorsun.
- Evet, insan her zaman gerçeğe yaklaşmalı demek istiyorum.
- Peki gerçeğe hangi yollarla yaklaşılır?
- Yabancılaşmadan kurtularak herhalde.
- Ama bizi çeviren hayatın her alanı yabancılaşmanın izlerini taşıyorsa, tek başımıza bu izleri silebilir miyiz?
- Silemeyiz. Ama her şeyin farkına varmaya çalışabiliriz.
- Bu insanı kurtarmaya yeter mi peki? Yaşadığın hayatın ve insan ilişkilerinin değişmesi gerekir.
- Ama düzene karşı savaşan, mücadele eden insanlar yabancılaşmadan uzaklaşabilir, öyle değil mi?
- İnsanın oluşumu, kişiliği, şartlanmaları o kadar kolay değişmez ki.."
Kelime; aslında yara demek. İnsanın çıkardığı sese lafız denir ve bu atmak demektir. Eğer bu lafız bir anlam taşıyorsa ve karşıdakinde bir iz bırakıyorsa buna kelime denir. Kelime; iz bırakmak, çizik atmak, yaralamaktır.
İşte yine yalnız kaldığı ve boşlukta hızla yuvarlandığı bir gece koca sarayının tavanında bir takırtı işitir. "Kim var orada?" diye seslendiğinde gönlünü titreten bir ses; "Devemi arıyorum." der. Bu cevap karşısında celallenen Sultan Ibrahim "Senin devenin sarayın damında ne işi var?" der. Bu defa ses Ibrahim'den