Madem yeri geldi, açıklayayım: Yılmaz'ın yeni kitabı çıkmış. Ailece
görüşmeyiz.Çünkü benim bir ailem yok. Ama zorlarsanız, ailemiz
halktır deriz ikimizde. Onun dayısı benim bir yerlerden
öğretmenimdir, benim halam zaten onun aşk kirvesi. Dağlara baka
baka, kıçını Akdeniz rüzgârına kaptırmış bir toprağın çocuklarıyız.
Annelerimiz bir nasılsa;
Bir sanat eserinin 'söyledikleri'ni ahlaken onaylamak ya da onaylamamak, bir sanat eserinden cinsel heyecan duymak kadar zahiri bir durumdur. (Elbette bu eğilimlerin ikisine de çok yaygın rastlanmaktadır.) Bu ahlaki onaylama ya da onaylamamanın herhangi birisini uygun ve isabetli göstermeye yarayan gerekçeler, bir diğer tutum için de
Doğan Cüceloğlu ülkemizde hakim olan, “miş gibi öğretmen olmak” klişesini ele aldığı bu kitapta aslında idealist olmak ne demek, yaşamdaki coşkuyu fark etmek ne demek tüm bunları ince ince irdeliyor…
Korku toplumundan değer toplumuna geçilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Değerlerden örnek verirken de ‘ekmek’ten bahsediyor kısa bir öyküyle… Aslında kurallara uymak korkudan dolayıysa hissiyatımız farklıdır, ama içsel bir değer taşıyorsa, bu kez durum daha da farklıdır.
“Nimete basılmaz, şiir gibi güzel bir değer. Nimete basılmaz değerinin altında neler görüyorum, sana söyleyeyim: Yaşama saygıyı görüyorum. Biz kıtlık çekmiş, yoksulluğun ne olduğunu bilen bir toplumuz. Yaşama saygı var. Emeğe saygı var. İşbirliğine saygı var. Doğanın üretkenliğine saygı var. Aç insanla empati var, onun açlığına saygı var. Nimete basılmaz, güzel bir değer umarım bunu hiçbir zaman kaybetmeyiz.”
Savaşçı tam anlamıyla yaşam coşkusunu içinde barındıran, ne için yaşadığını bilen, gönlünün muradını keşfeden, hep aktif, hep farkındalık sahibi birini temsil ediyor.
Hepimizin kendi hayatlarımız içinde güçlü birer savaşçı olmamız dileğiyle…
Kesinlikle okunması gereken bir kitap
Yanıltmayın beni Peder . Eğer sonunda cezalandıracaksa , Tanrı’nın beni hiç yaratmamış olması daha doğru olmaz mıydı ? Neden beni yarattı ? Sonunda böyle olacağını bilmesi gerekirdi . Eğer biliyorduysa demek ki cezalandırabilmek için yaratmıştır . O zaman elden ne gelir ? Bunu kim değiştirebilir ? Madem Tanrı öyle uygun bulmuş , bu cezanın önüne hiçbir şey geçemez. Eğer böyle bir niyeti taşıyorsa , daha baştan taşımıştır , kimsenin bunu önlemeye gücü yetmez . Acaba din adamları , fikrini değiştirmesi için Tanrı ‘yı ilan edebilirler mi ? Ya da niyetlerinden vazgeçilebilirler mi onu ? Tanrı kararını baştan vermiş peder . Siz ise kalkmış Tanrıyı kararından caydırabileceğinizi düşünüyor, günah işliyorsunuz ..
İRŞAD GÖREVİ OLMAYANLARA TABİ OLANLARIN
KAZANACAĞI BİR ŞEY OLUR MU?
İrşad vazifesini Allah verir. Biri Allah’ın verdiği vazifeyle vazifeli değilse o sadece bilgi verebilir. Öğretmeye çalışsa bile onunla beraber olanlar vuslat yolculuğunu yapamaz, Allah’a vasıl olamaz. İrşad vazifesi almamış olanlar da zaten böyle bir iddiada bulunamaz.
Bu
Yani güvenmek biraz şöyle bir şey;
Mesela dereden geçerken taşlara basarak geçersin
Ve orada bazı taşlara güvenmezsin ya da şöyle, taşa basarsın ağırlığı seni taşıyorsa ikinci taşa geçersin
İste buradaki guven oradaki bastığın her bir taş demek
Onun için güvenmek için adım atmak o taşa şans verdiğin gibi karşındaki insana da şans vermek gerekir
Hadi tamam, ben orta sınıf köylü-kentli bir ailede yetişmiş bir insanım ve pek de seyreltilmiş kültür-sanat anlayışım yok. Ancak yine de medyada gördüğüm; o estetik hazdan yoksun, sadece 'anlayana' değerli olan, sürekli bir mesaj verme kaygısı güden, zaten amacı estetik (duyusal) olmaktan çıkıp sözde-düşünsel olan o onlarca ünlü ve pahalı eserleri hep gülünç bulmuşumdur. Üzerine kafa yorduğumda da fikrim değişmiyordu.
Neyse ki artık "Kral çıplak!" diye bas bas bağıran Avelina LESPER var!
55 sayfacık harika bir 'Çağdaş Sanat Diss' i. Bi oturuşta heyecanla, yüzümde gülümsemeyle okudum.
Eleştiriler rasyonel, tutarlı ve dürüst. Ölçütü ise çok basit: Sanat eseri ancak ve ancak müze dışında da aynı estetik değeri taşıyorsa sanattır. Yazar zaten sanat konusunda yetkin bir insanmış. Bu demek değil ki, ben sadece otorite diye yazdıklarını kabul ettim. Ama yani şimdi, gerçekten sanat bu değil...
Ne Felsefe Ne Rastyon
Elime aldığım bir kitap, eğer bir düşünce eseri ise ve/veya alanı ne olursa olsun bilimsel bir içerik taşıyorsa hemen kaynakçasına, dipnot ve/veya son not kullanımına ve atıf sistemine bakarım; ve zaman zaman bu kitapta olduğu gibi hayal kırıklığına uğrarım. Yazarımızın emeğini taktir ediyorum elbette; ama malesef kaynakçası
Fakat ne çok şehit var bu memlekette yahu! Demokrasi şehidi, basın şehidi, trafik şehidi! Anasını satayım her ölen şehit oluyor. Belediyenin açık unuttuğu çukura düşüp ölene de yakında şehit derlerse şaşmayın kanalizasyon şehidi! Hah ha! Örneğin, dinle imanla hiç ilgisi olmayan bir polis ya da asker çatışmada ölüyor; o da şehit. Ben anlamadım ki