Bir vazifeye talip olmak ve onu üstlenmek için can atmak tavsiye edilen bir durum değildir. Bir insan tabiri caizse kendi kendine gelin güvey olup bir göreve soyunduğunda eğer ehil ve samimi değilse başına büyük bir bela almış olması kuvvetle muhtemeldir. Bu Nebevi ölçüyü hayatımızın herhangi bir noktasındaki herhangi bir örneğe uyarlayıp neticeyi gözden geçirebiliriz. Etrafımız ibretlik numunelerle dolu.
Sayfa 52
Allah kullarından imkânsız bir şey istemiyor; peygamberi marifetiyle fıtratınıza uygun olan yaşam tarzını size tarif ediyor. Din insandan imkânsız bir şey talep etmiyor. Aklına, fıtratına, tabiatına, yaratılış amacına uygun olanı tavsiye, telkin ve teklif ediyor. Yeri geldiğinde de emrediyor. Allah kullarına zulmetmez. Onlara taşıyamayacağı bir yük yüklemez. İlahi adalet gereği sana bir yük yüklenmişse bu, onu taşıma kabiliyetine sahip olduğun anlamına gelir. Allah neden kendi yarattığı kullarının fıtratına ve özüne aykırı bir din göndersin ki onlara? Bu, Yaratıcı'nın rahmet, hikmet ve inayet sıfatlarıyla çelişir. Peygamber, Rabb'in kuldan istediğinin imkânsız olmadığını örnekleyen, bize bunun yolunu gösteren kişidir. O yüzden Peygamber Efendimizin hayatı, sünneti, yolu, bir şeyi nasıl söylediği, nasıl yaptığı son derece önemli. O, ilahi buyruğun nasıl yaşanacağını gösteriyor. Vahyin hem teorik hem de pratik tefsirini yapıyor. İmtihan ve zorluklar karşısında inancından ve erdeminden taviz vermeden yaşamanın mümkün olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla vahyi nübüvvetten, inancı yaşamdan, imanı amelden ayrıştırmak mümkün değil. Deizm "Tanrı'ya inanıyorum ama O'nun dedikleri beni ilgilendirmiyor." diyor. Oysa bu, aklen tutarsız olduğu kadar kalben de yanlış... İnsan sevdiği bir kişinin söylediklerine, taleplerine, ricalarına, emirlerine bigåne kalabilir mi? Gerçekten seviyorsa onun dediğini yapar. Yapmıyorsa sevmiyor demektir. O sevgi gerçek değildir.
Reklam
Feläsife dinde, vahiyde entelektüel ve spekülatif unsurların varlığını kabul etmekle birlikte, onun asıl varlık nedenini, bu dünyada erdemli toplumun gerçekleştirilmesi ve böylece insanın bu ve gelecek dünyadaki mutluluğunun ve kurtuluşunun sağlanması için halka gerekli kuralları vazeden bir kanun olmasında bulmaktaydı ki, bu görüş de daha da vurgulanarak Spinoza tarafından paylaşılmaktadır. Hatta Spinoza'nın bu noktada daha ileri gidip dinden her türlü entelektüel ve spekülatif unsurları ayıklamak yönünde ısrarlı bir çaba içinde olduğunu görüyoruz: Kutsal Kitap'ın amacı bilimleri öğretmek değildir. Bundan onun insanlardan sadece itaati istediği ve bilgisizliği değil, itaatsizliği mahkûm ettiği kolayca çıkarılabilir. Ayrıca Tanrı'ya itaat, sadece başkalarını sevmekten ibaret olduğuna göre, (...) Kutsal Kitap'ta bu emre uygun olarak Tanrı'ya itaat edebilmeleri için bütün insanların muhtaç oldukları ve o olmaksızın zorunlu olarak itaatsiz olacakları bilgiden başka bir bilgi tavsiye edilmez. (...) Bu amaç la doğrudan ilgisi olmayan geri kalan her türlü düşünce -ister Tanrı'nın isterse doğal şeylerin bilgisiyle ilgili olsunlar- Kutsal Kitap'ı ilgilendirmez ve bundan dolayı onların vahyedilen dinden ayırt edilmeleri gerekir.
Halkımız içinde birtakım insanlar var ki sadece “bildiğini bilmez”, bunun yanında her şeyi bilirim havasındadır. Doktor değildir. Ancak doktorları küçük görür. Önüne gelene ilaç tavsiye eder. Evlenmesini asla bilmemiş, içi ve dışı çirkin bir kadın ile evlenenler ise her gence evlenme yöntemleri öğretir. Çok para harcayarak yaptırdığı ev, ahıra benzer. Bununla beraber Mimar Sinan’ı bile beğenmez...
Sayfa 184 - Mart 2012; Sis YayınlarıKitabı okudu
Görev öylesine tehlikelidir ki, sufiler empatik olarak sâliklere gerekli deneyimlerden geçmiş ve yolu bilen pirler bulmalarını tavsiye ederler. Sufilere göre, bu kılavuz gereklidir çünkü hiç kimse kendi davranış, eylem ve hislerini ölçebilecek gerçek mihenk taşına sahip değildir.
2973 Her kim yalnızca bu yolu nâdir olarak kendi kendine geçmişse o da yine pirlerin himmeti yardımıyla menzil-i maksûda ermiştir. 2974 Pirin eli, gaiblere yetişemeyecek kadar kısa değildir. Onun eli Allah’ın kabzası mesabesindedir. 2975 Madem ki, gaiblere böyle bir hil’at veriyorlar, huzurda olanlar şüphesiz gâiblerden daha ziyade iltifata nail olurlar. 2976 O kerim zevat, gaiblere yiyecek verince misafirlerinin önüne nasıl nimetler korlar? 2977 Onların huzurunda kemer bağlayıp hizmet edenler nerede, kapı dışarı durup da içerisi ile alâkadar olmayanlar nerede? 2978 Ey sâlik; kendine bir pîr intihab edince gerek onun hizmetinde gerek tavsiye edeceği evrâd ü ezkâr ve sair ibâdette tembellik ve çamur gibi uyuşukluk gösterme. 2979 Eğer her yarandan, yâni mücahede ve hizmetin zorluğundan incinir de kin tutmaya kalkışırsan cilâsız ayna gibi kalırsın. Cila vurulmayan bir satıh nasıl ayna olur?
Sayfa 288
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.