Cehenneme Kışı Getiren Cesur Ölü
Ah o kendi kendini hayattan çekenler yok mu
Ne büyük saygı duyarım her birine
Kendi kendinin celladı olup, intihar eden
Bunu bir seçim hakkı olarak kullanan
Varlıktan yokluğa geçenler
Ayrılığı seçtin mi her şeyi götüreceksin yanında. Geriye hiçbir şey kalmayacak. Söylenmemiş sözler kalmamalı bıraktığın yerde ki ben en çok onları duydum. Gittin mi adamakıllı gideceksin. Hiçbir özlem kalmayacak dönüşleri emziren. Demem o ki dönecekmiş gibi gitmeyeceksin. Büyük git gideceksen uçsuz bucaksız, dursuz duraksız git. Telefonun numaraları sesime düşmemeli, yolların yoluma değmemeli. Hiçbir anıya, hiçbir dizeye, hiçbir şarkıya yenilmemeli ayrılık. Şiirler okununca unutulmalı, hasret dokununca uyutulmalı.
Gece inmişken ayak parmaklarına kadar, yahut gün doğarken… Yatağının diğer yastığındaki boşluk tecavüz ederken gözlerine, ne bileyim tek başına yiyeceğin sofrana iki kişilik servis açtığında susacaksın, duracaksın… Gitmenin hakkını vereceksin.
Ayrılık gurur duymalı seninle. Gidensen, sözün ayaklarına geçiyorsa, ayakların yakınımdan geçmeyecek! Ayrılığı seçtin mi büyük olacak ayrılık! Ayrılığı seçtin mi?…
***
"Bir ulusu yok etmek istiyorsanız kadınlara ve çocuklara işkence ve tecavüz edin, bunu yapın ki asla normale dönemeyip üreyemesinler. İşte o zaman o milletin kökünü kurutursunuz."
İnsanin kaderine öldürene kadar tecavüz etmeyi istediği gün, o kaçış fikrinin bir kara delik gibi zihnine gelip yerleştiği gündür. Yoksul olduğu için bilgiye ulaşamayanlardan, hayatı ve insanlığı sorgulayamanlardan, en yüksek eğitim olanaklarının sunulduğu, delirmek için yeterli tüm malzemeye sahip çocuklara kadar bütün hayat tarzlarında kaçış, rahatsız ama çekici bir yere sahiptir. Üzerinde fazla oturulamayan sert bir koltuk gibi. Anarşist yazarların okunması gerekmez yaşanan yerden kaçma fikrinin olması için. Paranın olup olmaması, bir kentte ya da kasabada yaşanması hiçbir şeyi değiştirmez. Bir insan ya gitmek ister ya da kalmak. Gidenler üzüntüyü çarşaf yapıp üzerine yatar ve o çarşafın üzerinde bin bir zevk içinde hayatla sevişir. Kalanlarsa vasat hayatlarını, bir ürünün taban ve tavan fiyatlarına benzeyen taban ve tavan duygular içinde yaşayarak yerleşik düzenin sokak lambaları haline gelir.
O gün sabah işime son verilmişti. Öğleden sonrada televizyonda bir Beyzbol maçı seyretmiştim. Marris topa vurdukça Cincinnati Reds oyuncularının yüzlerinden; duydukları heyecanı anlamak kolaydı. Oyunun bitmesine daha dört devre vardı ama oyuncuların hareketlerinden maçın sona erdiğini sanırdınız. Ve aynı günün gecesi telefon zilinin sesiyle yatağımdan fırlamıştım. Neyse o anda uyumuyor, sadece kurşuni renkteki tavana gözlerimi dikmiş yatıyordum. Bir yandan Elizabeth'in anlattıklarını dinliyor, bir yandan da uyumaya çalışıyordum.
Bu grup çatışmaları, tıpkı sünnet gibi, erkeklerin egolarından, bencilliklerinden ve saldırganlıklarından ileri geliyordu. Bunu söylemekten nefret ediyorum, ama gerçek bu! Yönetme ve sahip olma gibi bir sabit fikirlilikten kaynaklanıyordu ve kadınlarda gerek kültürel, gerek kanunsal olarak bu iki kategorinin birden esiriydiler. Belki toplarını kesecek olursak ülkem bir cennet olur. Erkekler sakinleşip dünyaya karşı daha duyarlı olabilir. Testesteron olmazsa, savaş, cinayet, hırsızlık, tecavüz olmayacaktır. Biz onların cinsel organlarını kesecek olursak, belki o zaman hayatta bir kerecik olsun kadınlarına ne yaptıklarını düşünürler.
Olay yerinde hiçbir kavga izine rastlanmadığı için, Ceyda’nın
katilini tanıdığı çok açık ortadaydı. İki kişilik hazırlanmış bir yemek
masasından DNA örnekleri çıkarabilirlerdi. Yatak odasında hâlâ
yanmakta olan mumlar olayın bir gönül ilişkisi olduğu şüphesini
güçlendiriyordu. Yatak odasındaki iki kadeh, tecavüz ihtimalini gö-
nüllü cinsel ilişkiye doğru götürüyordu. Aylin yavaşça kanepeden
kalktı, uykusu kaçmıştı. Mutfağa gidip kahve hazırladı ve kanepeye
gelip yerleşti. Bu olayda yanlış olan bir şeyler vardı. Ceyda’nın evi
derli topluydu ve romantik bir akşam yemeği işaretleri barındırı-
yordu. Aylin kahvesini içti ama yatağa gitmemek için direniyordu.
Yıllardır gördüğü kâbus yüzünden, uyumamak için neredeyse eziyet
çekiyordu. Saat sabahın dördü olmuştu bile, fazla direnemeden kendini
uykuya teslim etti