Bir damla su, Allah’ın lutfû ile inci olur ve altından ziyâde kıymet kazanır.
Beden topraktan yaratılmış olduğu halde Cenab-ı Hakk’ın verdiği bir kuvvetle cihangirlikte ay gibi üstâd olur.
Ey vesveseli arkadaş! Gel, bu azîm sarayın nakışlarına dikkat et ve bütün bu şehrin ziynetlerine bak ve bütün bu memleketin tanzimatını gör ve bütün bu âlemin sanatlarını tefekkür et! İşte bak, eğer nihayetsiz mu'cizeleri ve hünerleri olan gizli bir zatın kalemi işlemezse bu nakışları sair şuursuz sebeplere, kör tesadüfe, sağır tabiata verilse o vakit ya bu memleketin her bir taşı, her bir otu, öyle mu'ciz-nüma nakkaş, öyle bir hârikulâde kâtip olması lâzım gelir ki bir harfte bin kitabı yazabilsin, bir nakışta milyonlar sanatı dercedebilsin.
Çünkü bak bu taşlardaki nakşa,her birisinde bütün sarayın nakışları var, bütün şehrin tanzimat kanunları var, bütün memleketin teşkilat programları var. Demek, bu nakışları yapmak, bütün memleketi yapmak kadar hârikadır. Öyle ise her bir nakış, her bir sanat, o gizli zatın bir ilannamesidir, bir hâtemidir.
Madem bir harf, kâtibini göstermeksizin olmaz. Sanatlı bir nakış, nakkaşını bildirmemek olmaz. Nasıl olur ki bir harfte koca bir kitabı yazan, bir nakışta bin nakşı nakşeden nakkaş, kendi kitabıyla ve nakşıyla bilinmesin?