İslâm, insanı istikâmetlendirirken onun önce Rabbi ve insanla, sonra da hayvan ve eşya ile münâsebetlerini tanzim eder. İslâm, beşikten mezara kadar insanın bütün tefekkür, tehassüs ve irâdî fiillerini bir mantıkî tanzîme tâbî kılar.
-nihayetsiz makasıda müteveccih vezaifini görüp, acz ve fakr ve kusurunu ubudiyet suretinde ilân etmek
-ve küllî nazarıyla mevcudatın tesbihatını müşahede ederek şehadet etmek
-ve nimetler içinde imdadat-ı Rahmaniyeyi görüp şükretmek
-ve masnuatta kudret-i Rabbaniyenin mu'cizatını temaşa ederek nazar-ı ibretle tefekkür etmektir..
Aşka hiçbir şey yetmez. Mutlu olan cenneti ister, cennete sahip olan gökyüzünü ister.
Ey sevenler, her şey aşkın içindedir. Onu bulmayı öğrenin. Aşkta cennetteki gibi tefekkür vardır, ama onda cennette olmayan bir şey daha vardır, şehvet düşkünlüğü.
Felsefe sırf akla, İslâm ise hem akla, hem de nakle dayanır/1' Nakle dayanan bir tefekkür sistemi ile felsefe arasında gaye ve hedef itibariyle ayniyet olsa da, metod ve vâsıta itibariyle esaslı bir fark mevcuddur.
"Allah vardı, onunla beraber hiçbir şey yoktu. Şimdi de öyle, önce olduğu gibidir. O halde varlığını yok et ve bilinmezlik toprağına göm; çünkü gömülmeyen şey bitmez. Tefekkür kalbin kandilidir; o giderse kalp için ışık yok demektir. Ariflerin kalpleri ve sırları, nurların doğduğu yerdir. Seni birisi hak ettiğin şekilde övdüğünde, sen de o hali sana veren Allah'ı övmeye başla ki ariflerden olasın. Her varlıkta Allah'ı gör, her varlığı Allah suretinde gör. Bir gülün kesretinde ve bir lalenin vahdetinde Allah ile ol."