Dedeniz katil mi idi?
Sayın Murat Bardakçı'nın yazısının bir kısmını eklemeyi görev telakki ediyorum: Meselenin aslı, astarı, ve sairesi şudur: "1915'te yaşananlar soykırım idi" veya "Tehcir, Ermenilere karşı yapılmış planlı bir toplu kıyımdır" deyip o senelerde olup bitenlerden dolayı özür dilemek ile "Benim dedem katildir" demek arasında hiçbir fark yoktur! Unutmayalım, Türkiye Cumhuriyeti 1923'te gökten inerek var olmamıştır. Türkiye, öncelikle Lozan'a göre Osmanlı İmparatorluğunun hem devamı hem vârisidir, bugünün Türk vatandaşı olan hemen herkesin dedeleri yahut büyük dedeleri geçmişteki imparatorluğun vatandaşlarıdırlar ve onların soykırım yapmış oldukları iddiasını kabul ederek özür dilemek, birkaç nesil önceki büyüklerimizin "katil" olduklarını peşinen kabul etmek demektir. Hele, "Bu işi biz değil, Osmanlı zamanında İttihatçılar yapmışlardı, bizim Osmanlı ile alakamız yok, dolayısı ile tehcir meselesi Türkiye'yi alakadar etmez," şeklindeki sığ ucuzluklar da kendimizi küçük düşürüp karakter zaafımız konusunda etrafı hayrette bırakmaktan başka bir işe yaramaz. Endişem "yüzleşme" yahut "açılım" gibisinden kavramları her zaman yaptığımız gibi bir taraflarından çekiştirerek başka noktalara ve bir yerden sonra da "özür" boyutuna getirmemiz, dolayısı ike dedelerimize "katil" yaftasının vurulmasıdır. Özür dilemekle bilerek yahut bilmeyerek dedelerinin katil olduğu peşinen kabul edenler için bir şey diyemeyeceğim ama benim dedelerim ve daha birçok dostumun ceddi öyle katil falan değildi.
Sayfa 179Kitabı okudu
Bir devlet kendi yurttaşlarını, hem de savunmasızlarını, çoluk çocuk, kadın yaşlı demeden, kök saldığı ortamlardan söküp, bilinmez ve bitmez yollara salıyorsa, bunun sonucunda da bir halk büyük bir bölümüyle yok oluyorsa, bugün bizlerin bu durumu izah edecek kelimeleri tercih etme kıvranışımız, insan olma özelliğimizin hangi vasfıyla izah edilebilir? "Buna soykırım mı desek, göç mü desek?" diye cambazlıklar yapacaksak, her ikisini de aynı ölçüde mahkûm edemeyeceksek, soykırım yerine tehciri ya da tehcir yerine soykırımı tercih etmekle, insan oluşumuzla ilgili onurun hangi parçasını kurtarmış olacağız?
Reklam
Mesele sorunun adı mı?
Bir devlet, kendi yurttaşlarını, hem de savunmasızlarını, çoluk çocuk, ka- dın yaşlı demeden, kök saldığı ortamlardan söküp, bilinmez ve bitmez yollara salıyorsa, bunun sonucunda da bir halk büyük bir bölümüyle yok oluyorsa, bugün bizlerin bu durumu izah edecek kelimeleri tercih etme kıvranışımız, insan olma özelliğimizin hangi vasfıyla izah edilebilir? 'Buna soykırım mı desek, göç mü desek?' diye cambazlıklar yapacaksak, her iki- sini de aynı ölçüde mahkum edemeyeceksek, soykırım yerine tehciri ya da tehcir yerine soykırımı tercih etmekle insan oluşumuzun hangi onurunun bir parçasını kurtarmış olacağız?"
Sayfa 174Kitabı okudu
Amerika Nagazagi ve Hiroşima’ya iki bomba atıp yüz binleri bir saniyede öldürdü, kimse soykırım diyemedi.. Ama Osmanlı orduları savaş halinde ve savaşı fırsat bilen azınlıklar isyan halinde.. Yine de kendi gıdasını, bakliyatını, çayını, ateş yakacak odununu bulamayan ordu tehcir sırasında elinden gelen gayreti göstermeye çalışıyor.. Ve aynı günlerde İskenderun sahillerinden İngiliz topları size ateş ediyor... İngilizlerle işbirlikçi Araplar ayaklanıyor. Ve yine aynı günlerde halka yardım diye bakliyat vermesi için Fransızlar teklifte bulunuyor, İngilizler ise, bu bakliyatı Osmanlı ordusu kendi kullanır diye vermiyor.. Ayrıca İstanbul’daki Ermenilere dokunulmuyor, soykırım niyetindeki bir ordu önce zengin ve okumuşları öldürmez mi?..
Alınan ve uygulanan tehcir kararı, "soykırım" olsaydı, sadece istihbarat birimlerinin suç işlediklerini saptadıkları kimseleri mi göçe zorlardı?
Tehcirin Zorunluluğu
Her devlet savaş ve barış zamanlarında sınır bütünlüğünü ve kendi sınırları içerisinde otoritesini korumak zorundadır. Savaş hâllerinde bu daha bir önem kazanır. Hukuk açısından devlet kendi otoritesinin yanında vatandaşlarının güvenliğini de sağlamak zorundadır. Ermeniler her ne şekilde ve gerekçeyle olurlarsa olsunlar, savaş sırasında mensubu oldukları devletin milletin ordusuna, sivil halkına silah çekerek, arkadan vurarak ihanet etmişlerdir. Vatana ihanetin nerede, hangi millete mensup olunursa olunsun, hangi hukuk kuralları içinde olursa olsun cezası ölümdür. Ermeniler bu suçu, Osmanlı Devletinin savaş hâlinde olduğu Rusya ile işbirliği yaparak işlemişler, karşılığında ölüm yerine daha insani duygularla zorunlu göçe tabi tutulmuşlardır.
Sayfa 146 - Altın Post Yayıncılık
Reklam
27 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.