İkisi arasında daha göz kamaştırıcı, daha büyüleyici, belki de daha önemli olanı Talleyrand'dır. Güzel sanatlarla ve köklü bir kültürle biçimlenmiş, 18. yüzyılın ruhuyla esneklik kazanmış bu kişi diplomasi oyununu, varoluşun diğer pek çok gerilimli oyunundan biri olarak sever fakat çalışmaktan nefret eder. Nadiren kendi eliyle bir mektup yazar, gerçek bir zevk düşkünü olarak, rafine bir keyif ehli olarak bütün hamallığı başkalarına yükler ve daha sonra zarif, yüzüklü parmaklarıyla rahatça semeresini toplar sadece; en karmaşık durumları bir bakışta şimşek gibi kavrayan sezgisi ona yeterlidir. Doğuştan ve eğitimli bir psikolog olarak, Napoléon'un dediği gibi bütün düşünceleri okur, öğüt vermeye kalkışmaksızın herkesi gönlünden geçen şeyler konusunda yüreklendirir. Bütün tehlikeli anlarda cesur dönüşler, hızlı buluşlar, yumuşak manevralar onun uzmanlığıdır; ayrıntılarla uğraşmayı, kan ter içinde çalışmayı küçümseyerek reddeder. Göz kamaştırıcı nüktedanlığı ve özlü söz üretme yeteneği, sadeliğe ve entelektüel düşünceleri en yoğun şekilde ifade etmeye yönelik merakından kaynaklanır. Uzun uzadıya raporlar yazmaz, keskin, tek bir sözle bir durumu halleder, bir insanın hakkından gelir. Fouché ise böylesi geniş bir dünya vizyonundan tümüyle yoksundur, sayısız küçük insanla birlikte arılar gibi hummalı bir koşuşturma sürdürür, bir araya getirildiklerinde kesin ve yadsınamaz sonuçlar verecek binlerce ve binlerce gözlem biriktirir. Onun yöntemi analitiktir, Talleyrand'ınki ise hayal gücüne bağlıdır; onun yeteneği çalışkanlıktır, Talleyrand'ınki ise hızlı düşünme...
Sayfa 162 - Can Yayınları