"İnsanları çaresiz bırak, iç organlarından roket yaparlar! Siz bu cümleyi okurken, bir yerlerde insanlar, ülkelerindeki savaş, açlık ve yoksulluktan kaçmak için sonu zifiri bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. "
Bildiklerimiz insanlığa dair umutlarımızı yıkarken bilmediklerimiz bize neler yapacak? Hangi duvara çarpıp, hangi denizde
Güncelerin romana evirldiği meşhur eser. Okuyucu bu romanda Roquentin'in bunalım dolu günceleriyle karşılaşır. Romanın popülerliği ve her bireye hitap etmesinin sebebi biraz da budur aslında.
Yazarlar yazma meselesine farklı sebeplerden itilirler. Kaçış yolları, kurtuluş fırsatları veya bir kapı ararlar. Yazabilmek onlar için zihinsel
Bulantı BULANTI
Bulantı, 1938 yılında Jean-Paul Sartre tarafından kaleme alınmıştır. Kitap felsefi bir romandır. Fazlasıyla betimlemelere, psikolojik tahlillere yer verilen kitapta temel konu olarak varoluşçuluk işlenir. Sartre’nin 33 yaşında yazmaya başladığı ve ilk romanı olan Bulantı, kendisinin favori kitabım olarak
BİR KİTAP/ ANADOLU KOKULU KADINLAR
Anadolu Kokulu Kadınlar, Dilek Tuna Memişoğlu'nun ilk öykü kitabıdır.
Feridun Andaç'ın öykünün söz söz cümle
cümle eleyerek dokuyarak kurduğunuz işçiliğini yaparsınız dediği öykülerden oluşmaktadır, Anadolu Kokulu Kadınlar öykü kitabı. On altı öyküde de bu durumu hissediyoruz.
"Hiçbir şey
Vildan ve Mualla iki uç nokta. Tereddütü aralarında tokatlayan iki duvar.
Vildan dengesiz. Histerik, değişken sonuna kadar taşkın hem esrarlı hem açık, korkutucu ve heyecan verici. Adeta yazarın hayat görüşündeki ikircikli, ikilikli halin vücut bulması gibi. Tereddütü üzerine her şeyiyle çeken koca bir soru ve ünlem işareti. Mualla'nın ise
Geçmiş, şimdi ve dünya üzerine çeşitli düşüncelere dalmaktan bıkmıştım artık. Bir tek şey istiyordum yalnız: Kitabımı rahatça bitirmem için hiçbir şeyin beni engellememesi.
Varlık Ergenvarlikergen.comdusunbil.com / felsefehayat.net ve Cumhuriyet Gazetesinde yayımlandı:
İbrahim Türkdoğan’ın “Hiç/Sınır Ötesi Tümceler” isimli kitabına değinmek istiyorum bu yazımda. Kitap, Öteki Yayınevi etiketiyle basılmış; Mazlum Hancı yayına hazırlamış ve kapak/sayfa düzenlemesini Özgür Yurttaş üstlenmiş.
Kendisi Max Stirner’in
Zamanın ruhu deselerdi, hiç düşünmeden, bellek yitimi, derdim. Tuhaf bir bilgi edindik sonunda. Her şeyin bir cümlelik anlamı olduğu bir bilgi. Bir saat sonra kimsenin aklında kalmayan; derdi, duygusu, sesi, soluğu olmayan bir zavallı bilgi. İçinde hayatın olmadığı bir bilgi. Ne acısı var, ne sevinci. Sadece söylüyorsunuz. Bunun için bir nedeniniz olması da gerekmiyor. Koroya katılmak için bu kadarı yetiyor. Var olacağınız başka bir alan kalmadı. Zaten iki dakika sonra siz de, sözünüzü dinleyenler de hiçbir şey anımsamıyor. Gerçi siz sözünüze muhatap aramıyorsunuz, konuştuğunuz kişi de kimseden bir söz beklemiyor ama olsun, ne gam. Çağ, yeni bir varoluş kaidesi yarattı. Siz neden alçakta kalasınız değil
mi? Bir şimşek çakımı boşlukta, siz de iki saniye göründünüz. Yeter! Şimşek çakımı da değil, aptal bir tekrarın ruhsuz, kimliksiz gölgesi.
Ne diyordu, hepimizden yapılmış bir bulantı fotoğrafının altındaki dizeler: Herkesle bir olurum / kişiliksiz kalırım.'
Kimsenin kendine ait bir zamanı yok. Kimsenin kendi acısı yok, anısı yok, rüyası yok, arzusu yok. Herkes koronun en ortasında en yüksek sesi çıkarmak için çırpınıyor. Oraya nasıl geldiğini bilmiyor. Oradan nereye gideceğini bilmiyor. Kalabalıkla birlikte o da bağırıyor. Tek zamana indirgenmiş bir bellek. Yapıştırma bir gülümseme. Eğreti. Anlamsız.