Empati, acı, hüzün.
Bu kitabı okurken en çok hissettiğim duyguydu bu üçü.
Kafka'nın babasına demek istediği ama ondan korktuğu için diyemediği, fiziksel olarak şiddet görmese de ruhsal olarak gördüğü şiddeti, hayatındaki başarısızlıklarını ve babası gibi olamadığı için kendini suçlamasını zaman zaman sert zaman zaman yumuşak bi tonda yazdığı mektupta görüyoruz.
Babasının kendine göre ideal bir tipi var bana göre, oğlunun o ideal kalıba uymasını ve buna göre hayatını yaşamasını istiyor, ona göre oğlunun fikirlerinin ve isteklerinin bi önemi yok. Bundan dolayı sürekli çatışma halindeler, sürekli babasından korkuyor ve onda zorluğu temsil ediyor. Babasının iş yerindeki çalışanlara olan kötü tavırlarından dolayı da kendini suçlu hissedip sanki bunu telafi etmesi gerekiyormuş gibi düşüncelere giriyor ve işten de korkmaya başlıyor. Yaşı ilerledikçe daha fazla babasıyla araları açılıyor ve babasının gözünde daha da değersizleşiyor. Kendine olan güvenini yitirmesi, sürekli suçu kendinde bulması ve bu yük altında giderek ezilmesi etrafından da uzaklaşmasına, kimseyle kendini bütünleştirememesine yol açıyor.
Bu kitabı okuduktan sonra daha fazla yaklaştım, daha fazla anladım Kafka'yı. Benim tek pişmanlığım ilk bu kitabıyla tanışmamak oldu, yazarla yeni tanışacak biri için okunması gereken ilk kitap olduğunu düşünüyorum. Ruhsal yapısı ve düşüncelerini bir nebze olsun anlamak, yaşadığı aile ortamını tanımak diğer kitaplarını okurken mutlaka yarar sağlayacaktır.