Kavramak istiyor, hangi içgüdüler seni dürtüyor, seni hayal kırıklığına uğratınca, eşini karalamaya, kötü niyetli komşunun hoşuna gitmiyor diye, çocuğuna eziyet etmeye, arkadaşını aldatmaya, iyi yürekliyle alay edip onu sömürmeye, kamçı karşısında iki büklüm olmaya, verilen yerde almaya, talep edilen yerde vermeye, ama sevgiyle verilen yerde hiç vermemeye, düşene ya da düşmek üzere olana bir tekme de sen vurmaya, doğrunun söyleneceği yerde yalan söylemeye ve yalanı değil de doğruyu kovuşturmaya. Sen kendini hep kovuşturanların safında buluyorsun, küçük adam.
Tokat atılan bir çocuk... Kolundan tutulup dışarı fırlatılan bir çocuk... Sinirlenildiğinde tekme atılan bir çocuk... Uğradığı fiziksel şiddetin acısı ile değil, aşağılanmışlığın acısı ile ağlar...
"Ne dersiniz beyler, şu mantıklılığa bir tekme vurup bütün logaritmacıları bir anda cehenneme yollasak da gene eskisi gibi ahmakça, başımıza buyruk yaşasak nasıl olur?" Diye bağırırsa hiç şaşırmam! Onun böyle bağırması gene neyse ama peşinden sürüyle geleceklerin çıkması insanın zoruna gider.
"Öğretmenim. Üç yıllık evliyim. Bir oğlum var. İlk geceden beri dayak yiyorum. Hiç kimseye söyleyemiyorum, utanıyorum. Her gece tekme, tokat, hakaret."