Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Neticede kötülük ölümle ilgilidir -ama kötü kişinin öldürdüğü kadar kötülük yapan kişinin ölümüyle de.
Din de psikanaliz de, eninde sonunda insan bilgisinin sınırlarını alt edecek bir fenomeni araştırmaktadır, buna ister esrarengiz bilinçaltı deyin, ister sırrına varılamaz Tanrı. Her ikisinin de kendini kanıtlama, itiraf ve aforoz töreni vardır ve ikisi de vahşi kan davalarından geçilmez. İkisi de dünyevi, sağduyulu ve gerçekçi olandan alaycı bir şüphecilik yaratmada ustadır.
Reklam
Bu bağlamda psikanaliz insan hoşnutsuzluğunun bilimidir. Öte yandan, din de öyledir. Bastırma ve nevroz, Hıristiyanların Freud’dan beri inanageldikleri ilk günahın rolünü oynamaya başlamıştır. Her iki disiplinde de insanın hastalıklı doğduğuna inanılır. Ancak bu durum onları kefaretten alıkoyacak değildir.
Kaygısız Danimarkalıların yanı sıra bazı liberallerin ve hümanistlerin kötünün varlığını reddettiği doğrudur. Bu, bazı insanların “kötü” kelimesini çoğu kez sadece toplumsal yönden talihsiz olan kişileri şeytan gibi göstermek için kullandıklarını düşünmelerinden kaynaklanıyor.
Postmodernizm için uğruna savaşacak fazla bir şey yoktur. Franz Kafka, Samuel Beckett ve genç T. S. Eliot için bedeli ödenecek gerçekten de çok şey vardır ama artık bunların ne olduğunu söylemek zordur. Beckett’ın metruk, harap dekorlarında nedamet için yalvaran bir dünyanın sureti vardır. Ancak nedamet günahkârlığı beraberinde getirir ve Beckett’ın heba olmuş, içi boşalmış karakterleri orta derecede ahlaksız olmak için bile fazlasıyla duyarsızlığa ve atalete batmışlardır. Masum sivillerle dolu bir köyü ateşe vermek bir yana intihar etmek için bile yeterince güç bulamazlar kendilerinde.
Biliyoruz ki gazete okuyan çoğu insan gibi Danimarkalılar da hırsın, çocuk pornografisinin, polis şiddetinin ve ilaç şirketlerini arsız yalanlarının gerçekliğinin farkındadır. Ama onların tek farkı bütün bunlara günah dememeyi tercih etmeleridir. Çünkü muhtemelen günahı, insanlara karşı işlenen bir suçtan çok Tanrı’ya karşı işlenen bir kabahat olarak görüyorlar.
Reklam
Katışıksız bağımsızlık kötünün rüyasıdır. Orta sınıf toplumunun en büyük miti de budur. (Bu orta sınıf olmak kötü olmaktır anlamına gelmez. En militan Marksistler bile bu görüşe katılmazlar çünkü zaten kötüye inanmıyorlardır.)
Sadece ve sadece toplumsal hayvanlar olduğumuz için, içsel hayatımızı başkalarıyla dil sayesinde paylaşabildiğimiz için bağımsızlık ve öz sorumluluk gibi kavramlardan bahsedebiliyoruz.
Bir yığın sosyal beceri edinmeden işkence edemez, katliam yapamayız. Yalnızlığımız bile bir kömür kovasının ya da Golden Gate Köprüsü’nün yalnızlığı gibi değildir.
Bizi şekillendiren şey geçmişten çok (bilinçli ya da bilinçsiz olarak) yorumlanmış geçmiştir. Ve her zaman geçmişi farklı şekillerde yorumlayabiliriz.
Reklam
Yani zekâ yaşı beş olan katiller ve sonunda onları her gün döven kocalarını haklayan kadınlar Goebbels kadar suçlu olmalılar. Bir makine olmaktansa varsın suçlu olsunlar.
Yani “kötü” bu bağlamda, tıpkı zıddı iyilik gibi “yaptıklarından sorumlu” anlamına gelebilir. İyiliğin de bazen toplumsal şartlanmadan bağımsız olduğu düşünülebilir.
Bir zamanlar dendiği gibi dil nasıl ki fikirlerimizi başkalarından saklayabilmemiz için varsa bilinç de hayatımızın bütün beyhudeliğini bizden gizlemek için vardır.
Sayfa 68 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okuyor
220 syf.
·
Puan vermedi
Bir Hikâye Anlatmak Boşluğu Şekillendirmeye Çalışmaktır.”
Türkçeye çevrilmiş birçok eseri bulunan ve özellikle Marksist edebiyat kuramı üzerine yaptığı çalışmalarla tanıdığımız Terry Eaglaton, İngiliz edebiyatının önemli eleştirmenleri arasında yer alıyor. "Edebiyat Nasıl Okunur" eserinde öncelikle; günümüzde ölmeye yüz tutmuş bir geleneği Nietzsche’nin “yavaş okuma” olarak bahsettiği
Edebiyat Nasıl Okunur
Edebiyat Nasıl OkunurTerry Eagleton · İletişim Yayınları · 2015272 okunma
Bertold Brecht “Bir banka kurmanın yanında, banka soymanın lafı mı olur?” der.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.