Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yeni tarih, “Bugünkü halimizin ne doğal olduğunu ne de sonsuza dek süreceğini,” söyler. Bir zamanlar her şeyin başka olduğunu hatırlatır. Sadece bir dizi tesadüfi olay bugünün haksız dünyasını ortaya çıkarmıştır. Akıllıca davranırsak dünyayı değiştirebilir, çok daha iyi bir dünya kurabiliriz. Marksistler bu nedenle kapitalizm tarihi okur, feministler ataerkil toplumların oluşumunu çalışır ya da Siyahlar köle ticaretinin dehşetlerini anarlar. Geçmişi ebedileştirmeyi değil ondan kurtulmayı amaçlarlar.
Bununla birlikte hepimiz, içimizde uyuyan güçten uzaklaşarak, ranrısallığımızdan koptuğumuz için bir boşluk ve yalnızlık hissederiz. Bu yalnızlıktan kurtulmaya çabalamamıza ve hayatımızı yüzeysel şeylerle doldurmamıza şaşmamak lazım. Bizi de­rinden etkilemeyen ve asla mutlu edemeyecek he­deflerin peşinde koşmamızın sebebi de budur. Yaratıcılığımızdan uzaklaştığımız ve evren üzerin­deki gücümüzü reddettiğimiz sürece hayat anlaşıl­maz ve görünürde tesadüfi. olaylarla üzerimize gelecektir. Lakin burada da yaşamımızı bu şekilde yönlendiren yine biziz. Acı acı yakındığımız bu du­rumu, biz meydana getiriyoruz. Dünya üzerindeki hiçbir şey, bu enerji olmadan mevcudiyetini devam ettiremez. Rezonans Kanunu her zamanBlder. Seni inançlarında daima haklı çıkarır.
Reklam
Başarısız kişilerin, başarısızlıklarından dolayı suçu dünyaya yükleme eğilimlerini anlamak güç değildir. İşin dikkate değer yanı şu ki başarılı kişiler de, her ne kadar ileri görüşlülükleri, metanetleri, parlak yetenekleri ve başka "kıymetli nitelikleriyle" övünseler de, aslında başarılarının, koşulların tesadüfi bir bileşiminin sonucu olduğuna inanırlar. Sürekli başarılı olanların özgüveni bile asla mutlak değildir. Başarılarını oluşturan etkenlerden her birini ayrı ayrı bildiklerinden asla emin değildirler. Dış dünya onlar için hassas ve tehlikeli bir şekilde dengelenmiş bir mekanizmadır ve bu mekanizma onların lehine işlediği sürece onu kurcalamaktan korkarlar. Dolayısıyla, değişime direnç ile değişime duyulan ateşli arzu aynı inançtan doğmaktadır. Söz konusu direnç de arzu da çok şiddetli olabilir.
Başarısız kişilerin, başarısızlıklarından dolayı suçu dünyaya yükleme eğilimlerini anlamak güç değildir. İşin dikkate değer yanı şu ki başarılı kişiler de, her ne kadar ileri görüşlülükleri, metanetleri, parlak yetenekleri ve başka "kıymetli nitelikleriyle" övünseler de aslında başarılarının, koşulların tesadüfi bir bileşiminin sonucu olduğuna inanırlar. Sürekli başarılı olanların özgüveni bile asla mutlak değildir. Başarılarını oluşturan etkenlerden her birini ayrı ayrı bildiklerinden asla emin değildirler. Dış dünya onlar için hassas ve tehlikeli bir şekilde dengelenmiş bir mekanizmadır ve bu mekanizma onların lehine işlediği sürece onu kurcalamaktan korkarlar. Dolayısıyla, değişime direnç ile değişime değişime duyulan ateşli arzu aynı inançtan doğmaktadır. Söz konusu direnç de arzu da çok şiddetli olabilir.
“Ama bir inanç yok olduğu zaman, yeni şeylere gerçeklik kazandırma gücümüzü kaybettiğimizde, bunun yokluğunu telafi etmek üzere inancımızın bir zamanlar hayat verdiği eski şeylere fetişistçe bir bağlılık, sanki ilahi güç bizim içimizde değil, onların kendisindeymiş ve inançsızlığımız tesadüfi bir sebepten, tanrıların ölümünden kaynaklanırmış gibi, gitgide güçlenerek varlığını sürdürür. Ne korkunç bir şey! diyordum kendi kendime. Bu otomobillerde eski arabaların zarafetini bulmak mümkün mü? Herhalde benim artık yaşım geçti, ama kadınların, kumaştan bile olmayan elbiselerin cenderesine girdikleri bir dünya, bana göre değil. Kızaran narin yaprakların altında bir araya gelen şeylerin hiçbiri artık yoksa, eskiden onların çerçevelediği zarafetin yerini şimdi bayağılık ve çılgınlık almışsa, bu ağaçları ziyaret etmenin ne anlamı var? Ne korkunç şey! Zarafetin artık bulunmadığı günümüzde tek tesellim, eskiden tanımış olduğum kadınları düşünmek. ”
Frazer'in Altın Dal'ı gibi insanbilimsel bir inceleme, mantıksız insan inançlarının çeşitliliğiyle bizi etkiler. Bu inançlar bir kültüre bir kez yerleştiklerinde, sürdürülür, evrilir ve çeşitlenirler ve bu durum bir anlamda biyolojik evrimi anımsatır. Yine de Frazer bazı genel prensipler keşfetmiştir, örneğin "homeopatik büyü" ismiyle tanımladığı inançlarda tılsımlar ve büyülü sözler etkili olmayı amaçladıkları gerçek dünya nesnesinin bazı sembolik yönlerini ödünç alırlar. Acı sonuçlar doğuran bir örnek, toz haline getirilen gergedan boynuzunun cinsel gücü arttırıcı özellikler taşıdığına inanılmasıdır. Baştan aşağı saçmalık olan bu efsane, gergedanın boynuzunun erekte olmuş bir penise benzemesinden ileri gelir. "Homoeopatik büyünün" bu kadar yaygın olduğu gerçeği, savunmasız beyinlere bulaşan saçmalığın tamamen tesadüfî ve keyfi olmadığı fikrini uyandırır.
Reklam
_Biz kimiz? Nereden gelip, nereye gidiyoruz? _Biz insanlar, bir kapının önüne bırakılmış yeni doğan bebekleriz. Sepetlerimize bebeklerin kim olduğuna, nereden geldiğine dair ya da atalarının kimler olduğuna dair bir not da iliştirilmemiş. Bu yetim bebeklerin sicilini öğrenmeyi özlemle bekliyoruz. Pek çok kültür sürekli olarak ebeveynlerimizle
Madem ölüm kaçınılmaz, madem tüm kazanımlarımız, hatta bütün güneş sistemimiz bir gün solup gidecek, madem dünya tesadüfi, madem insanlar dünyayı ve o dünya içerisindeki insan tasarımını inşa etmek zorundalar, hayatın genel anlamı ne olabilir?
“Prometeyen zihinler kendilerinin,bir boşlukta başıboş bir biçimde hareket eden ve "kendi kendini yaratabilen" tesadüfi yaratıklar olduklarına ve her şeyin anlamsız bir varoluş çerçevesi içinde kaldığına inanıyor. Dünya onlara saçma geliyor, ama hiç kimse, bu saçmalığı fark etmeye muktedir olarak görülen bir varlığın saçma bir dünyada zuhura geldiğini kabul etmedeki saçmalığı -tipik bir biçimde- fark etmiyor.”
200 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.