Zaman zaman, diyalektiğin doğanın kendisinde görüldüğünü, her sürecin kendi içinde kendi çelişkisini taşıdığı iddiası ile karşılaşırız. Halbuki, doğada hiçbir şey gerekli olarak içinde kendi çelişkisinin tohumlarını taşımaz. Bazı süreçlerin ortadan kalkması, kendi iç mekanizmalarının bir ürünü değil, çevredeki tesadüfi değişimlerin sonucu olarak gelişir. Örneğin, Dünya ile Venüs gezegenleri çok benzer bir şekilde yaşamlarına başlamış olmalarına rağmen, güneşe uzaklıkları değişik olduğundan apayrı şekillerde evrim geçirmişlerdir.
Sayfa 459Kitabı okudu
ÜÇ VATANIMIZ, KÜLTÜRÜMÜZ VE ULUSAL DEĞERLER
Bizim-halkımızın üç vatanı vardır: 1- Maddi varlığımıza hayat veren, havasıyla-suyuyla-gıdalarıyla bizi büyütüp besleyen, yaşatan Vatanımız. 2- Düşünce ve duygu dünyamızı içinde barındıran vatan. Bu da dilimizdir. Daha doğrusu Anadilimizdir. İnsan anadilinde düşünür, duygulanır... 3- Bu vatanlarda kişiliğimizi-varlığımızı özgürce, kararlıca,
Reklam
Peki, eğer ölüm kaçınılmazsa, eğer tüm yapıtlarımız, hatta tüm güneş sistemi bir gün yok olup gidecekse, dünya tesadüfi ise (yani, her şey pekala başka türlü de olabilir idiyse) eğer dünyayı ve o dünyanın içindeki insani düzeni insanlar kurmak zorundaysa, o zaman yaşamın ne gibi bir kalıcı anlamı olabilir?
Onun özellikle ikinci dünya savaşından sonra, sanat ku­ruluşunda ve temel esasta görülmesi tesadüfi değildir. Sine­ma filmleri yalnızca iki unsura dayanmaktadır: öfke ve cin­sellik. Bunların her ikisi de savaşın yadigarıdır. (Sinema, film ve sanatın Batı kapitalizmi ile olan ilişkinin en önemli örneklerinden birisidir, çünkü film üretimi sermayenin yardı­mı olmaksızın varolup gelişemeyen tek sanattır. Film sanatı­nın keridisi resim, edebiyat, şiir ve müzik sanatından ayrıl­maktadır. Fakir bir ressam, yazar, şair veya müzisyen, en bü­yük sanat eserini yaratabilir, oysa bu film yapımcısının mil­yonlarca dolarla ifade edilebilen ölçüde yeterli sermayeye sahip olması gerekmektedir; aksi takdirde satılabilir bir film yaratamaz. O yüzden, bu sanat, kapitalizmi bilinçsizce des­teklemektedir.
Kapitalizmin öncülüğünü yapan ülkelerin Protestan olmasından yola çıkan Alman sosyologa göre,bu söz konusu plansız ve tesadüfi yükseliş,”Protestan Ahlakı”nın bir sonucudur.Fakirliği öven Katolik dünya görüşünün aksine zenginlikle bir problemi olmayan Protestanlık,mensuplarının dünya işleriyle meşgul olmasına ve ticaret yapmasına karşı çıkmamış;toplumun yararına sayarak en niteliksiz işe bile büyük önem vermişti.
"Sadece bir dizi tesadüfi olay bugünün haksız dünyasını ortaya çıkarmıştır. Akıllıca davranırsak dünyayı değiştirebilir, çok daha iyi bir dünya kurabiliriz."
Reklam
165 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.