"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
"Ölmek bir şey değil, yaşamamak korkunç."
İncelememe kitabın özeti gibi olan bu alıntı ile başlamak istedim.1724 sayfayı bir cümlesine sığdırabilmiş bir yazar Victor Hugo.
Yaşamadan geçen sefil bir hayatın kitabı, Sefiller. Karakterler değişse de yaşanan acı ve sefaletler ortak.
Kitaba başlamadan önce çekinsem de kitabın başındaki
aşk nedir sahiden? hem sevdiğinden hem sevildiğinden emin olmak mı? hayalini kurduğunuz surete kavuşmak mı? sevilen kişiye çırılçıplak bir teslimiyet mi? fedakârlık mıdır, cesaret mi, mutluluk mu, acıları göze almak mıdır, yalnızlık mı demektir aşk?
YouTube kitap kanalımda psikoloji kitaplarına nereden başlayabileceğinizi anlattım: ytbe.one/d2xQVSEUsUU
Bu incelemeyi sizin yorumlarınız yazdı. Nasıl mı?
Kitabın yazarı Frankl'a göre her insanın anlam arayışı kendisine özgüdür. Buradaki okurlara şu soruları sordum: Kendi anlamınızı nerede arıyorsunuz? Gelecek için bilinçli çocuklar
Soğuk gri rengin yarattığı duygu—bir teslimiyet hissi—her bir yanımı çepeçevre sarmıştı.bu insanları dünyaya kazandırmak için girişilmesi gereken herhangi bir rehabilitasyondan veya tedaviden söz edilmemişti.Kimse ümit sözcüğünü ağzına almamıştı.Konu sadece yaşayan ölülerdi—veya daha da kötüsü,hiçbir zaman tam anlamıyla yaşıyor biliyor olamayan insanlar ve onların yarattığı duyguydu.Doğdukları andan itibaren solmuş ve kurumuş olan canların her gün gözlerini geçen zamana ve boşluğa dikmeye mahkum olanların yarattığı duygu..
Ana kitabı okuduğum en güzel kitapların arasında yer aldığını belirterek yorumuma başlamak isterim. Bir ananın dramını anlatıyor olsa da aslında, Çin köylüsünün feodalizm döneminde yaşadığı yoksulluk, açlık, sefalet ve çaresizliğini anlatmaktadır.
Okuduğumuzda bizim insanımızla köylümüzle, anamızla ne kadar benzeşiyor diye dedirten bu kitapta; aslında yoksulluğun evrensel olduğu, yoksul insan yaşamının dünyanın her yerinde aynı zorluklarla aynı çaresizliklerle karşı karşıya kalıyor olmasıdır. Tanrılar farklı olduğu halde; teslimiyet ve kaderciliğin aynı olması da sömürü düzenini sürdürmek isteyenlerin dört elle sarıldığı bir olgu olduğundandır.
Analık duygusu da yoksulluk gibi dünyanın her yerinde aynıdır. Bu yüzden bu kitabı okurken Çin de bir köyde yaşayan yoksul bir ananın yaşadıkları ve duyguları ile kendi ülkemiz yaşayan anaları rahatlıkla özdeşleştirebiliyoruz. Bu özelliği de yazarın kitabı yazarken isim kullanmamış olması kuvvetlendirmiştir.
Varolan kadere (düzene) karşı çıkan kendi kaderini çizmek üzere başkaldıranların da nasıl kolaylıkla ölümle cezalandırıldığını göstermesi açısından çok güzel ve anlamlı bir kitap olduğunu tekrar belirtmek isterim.
Bu kitap gerçekten her kütüphanede olması ve her kesin okuması gereken bir kitap olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
AnaPearl S. Buck · Remzi Kitabevi · 2006780 okunma
Hz. Ali'nin vücuduna isabet eden ok acı çekmemesi için namaza durduğunda çıkarılması...
Anestezi olmayan hastanede başına atılan dikişlerin acısını hissetmemek için Gazzeli çocuğun Kur'an okuması...