“Kanaat"i, "tevekkül"ü, “sabır"ı, hepsini yanlış anladık. "Sabır" nedir?. Bize göre "sabır", suret-i mutlakada "katlanmak" demektir. Neye katlanmak? Her şeye. Daha doğrusu katlanılmayacak şeylere. Mesela zelil (aşağılık) olmaya, hakaret görmeye, döğülmeye, söğülmeye; özetle insanlık onurumuzu lekeleyecek musibetlerin hepsine. Aman yarabbi. Kur'an ne söylüyor, biz ne anlıyoruz. "Sabır" katlanmak değil, göğüs germektir. Neye göğüs germek? Sonunda katlanılmayacak acılara katlanmak ıztırabına mahkum olmamak için, önceden her türlü şedaide (zorbalıklara), her türlü mezahime (sıkıntılara), mertcesine, insancasina göğüs germek. Hele "tevekkül" hiç bizim anladığımız mahiyette mi? "Tevekkül", Kur'an'ın gösterdiği, Hadis'in gösterdiği "tevekkül", bütün esbaba sarıldıktan (tüm yolları denedikten) sonra olan tevekküldür. Biz cehaletimiz (bilisizliğimiz) yüzünden dini bu hale getirdik. Din de bizi bu hale getirdi. İslam dini bir miskinlik (uyuşukluk) dini oldu.