Popüler kültürün getirisi kadar bizden götürdükleri de var. Kapitalizmin yatak odalarımıza kadar girmiş olduğu bu günlerde, çok şey kazanırken, bir çok İnanç esaslarını arka planda tutmayı başardık. Biz vicdanımızı kaybettik. İçimizde gizledik onu. Bir mahremiyet bölgesi ilan edildi vicdanımız. Uğramadık , uğramayı da göze almıyoruz zaten.
Hepimiz Allaha şikâyet ettik bu düzeni, bu vahim tabloyu. Kıyametin neden müslüman üzerine kopmayışını yavaş yavaş anlamaya başlıyorum artık. Zira kıyâmet olmasa da adı, alametlerini yaşadığımız gibi, bugünlerde fragmanının çekiminde ön plandayız. Buna ne denilir bilemem; Literatürde telaffuzu nasıl olur anlamam. Bildiğim şu ki; hepimiz İçimizde yaşıyoruz kıyameti. Hepimiz kabuğumuza çekilmiş seyrediyoruz alameti. Allah bizleri affeder mi ? Yada affet demeye dilimiz yeltenir mi onu siz düşünün. Çünkü benim hâyâ perdem o duâ'ya müsaade etmiyor.
İmtihan mı demeli?
İsyan mı etmeli ?
Tevekkül mü etmeli?
Şikayet mi etmeli?
Bilmiyorum ama;
Artık gerçekten bir şeyler etmeli..
Evlilik hayatı üzerine yazılmış, eşler arasında yaşanan maddi manevi sorunlar ve bu sorunların nasıl aşılabileceğine dair küçük nasihatler içeren, özellikle evli çiftler arasında olmazsa olmazlardan "sevgi, saygı, hoşgörü, empati, sabır ve tevekkül" gibi bir çok konunun işlendiği ve bu konularla ilgili bir çok ayet ve Efendimizin (s.a.v.) hadisleriyle desteklenen faydalı bir kitap. Sadece evli çiftlerin değil, bekar kardeşlerimizinde okumalarını tavsiye ediyorum.
Ömür Boyu AşkCemil Tokpınar · Nesil Yayınları · 2007261 okunma
Bitişik hanenin damından Hazret-i Osman'ın evine geçiyorlar ve aşağıya sarkıp odaya
doluyorlar... İlk giren, Muhammed bin Ebubekir...
Atılıyor ve Halife'nin süt-beyaz sakalına yapışıyor;
− Şimdi seni, ne Muaviye kurtarabilir, ne de öbürleri!...
Hazret-i Osman ona vekar ve tevekkül içinde gözlerini dikiyor ve diyor:
− Baban seni bu halde görseydi kimbilir ne kadar üzülürdü!...
Bu söz üzerine İbn-i Ebubekir yıldırımla vurulmuşa dönmüştür. Kılıcını fırlatıp yere atıyor ve
bir çılgın gibi odadan çıkıp gidiyor.
"Ya Rabbi!
Kalplerimizi iman ve İslam için aç; hepimize tam, mükemmel, sağlam, sabit, daimi ve ebedi bir iman ver, bize ve arkadaşlarımıza, güzel bir sabır, mükemmel bir tevekkül, tam bir ihlas, açık bir fetih, acil ve aziz bir yardım nasip et.
Bizi ve onları her nevi afet ve beladan, sapıkların ve azgınların, nefis ve şeytanın şerlerinden muhafaza eyle; bizi ve onları kabir ve cehennem ateşinden kurtar; bizi hayırlı ,seçkinatı ve Ashab-ı Muhammed cemaati içinde Cennetine koy .
Allah'ım
İsm-i Azam'ın, Furkan-ı Hakim'in, Resul-i Ekrem'in (s.a.v.) hürmetine, bu okuduklarımı, en sevgili evliyandan kabul ettiğin gibi, benden de en iyi bir şekilde kabul eyle.
Salatü Selam Rasulü'nün (s.a.v.); onun ali ve ashabı üzerine olsun."
Kadın sahâbîlerden. Medine-i Münevvere’de güzelliği ve ahlâkı ile meşhûrdu. Tevekkül sahibi kazaya rızâ gösteren ve Hazreti Resûlullah’a çok bağlı olup, her sözünü dinlerdi. Âhireti çok düşünüp, hiç aklından çıkarmazdı. Hep ahirete hazırlanıp, ona yarar ameller işlemeye çalışırdı. Hifâ Hatun, bir gün Peygamber efendimizin huzûruna gelerek, “Ey
Bu yazıyı hazırlamadan önce söylemek istediğim bir kaç şey var. Kimse kimsenin inancına inanmak zorunda değil ancak saygı duymak gerekiyor. Bu yazının yayınlanmış olma sebebinin en temel özelliği kişinin bu öğretiyi yayarken ne anlatmak istediğidir. Yazıda kesinlikle satanizm hakkında iyi veya kötü diye yorumlar yapmıyorum ve hiçbir şekilde
Yüksek ruhlu,
tevekkül ehli biri şöyle dedi:" Çölde tek başıma dolaşıp yolculuk
ederken nefsim beni vesveseye düşürdü: Dedim ki, "Sen böyle
yalnızsın ve bu sahra uçsuz bucaksızdır, bunda ne bir imaret, ne de bir
şehre rastlarsın." Bunun üzerine, nefsimi terbiye etmek için azmettim;
insanlardan uzak kalmak için cadde yolundan gitmeyeceğim ve
ağzıma bal ile yağ konulmadıkça hiçbir şey yemeyeceğim! Sonra çölde
bir hayli gittim, bir de gördüm ki, bir kafile yolunu şaşırmış benim
yoluma doğru geliyor. Onları görünce, onlar beni görmesinler diye
kendimi derhal yere atıp arka üstü yattıın. Ne var ki, Allah onları bana
doğru gönderdi. Bunun üzerine ben, gözlerimi yumdum. Onlar bana
yaklaşıp, birbirlerine, "Açlıktan aklı başından gitmiş, bir yolcu! Yağ
ve bal getirin de ağzına koyalım, ayılsın", dediler. Ben dişlerimi ve
ağzımı sımsıkı tuttum. Bir bıçak getirip ağzımı açmaya çalışırken ben
gülüp ağzımı açtım. Onlar beni o halde görünce, "Sen deli misin?"
dediler. O an, Rabb'ime hamd ve şükredip, nefsinle olan macerayı
onlara anlattım.