Sen olmasan...
Bu samîmî bir itirâf işte;
Sen olmasan yaşayamam:
Seninle râbıtamız hoş bir îtilaf işte;
Fakat bu râbıta hâlî mi rûhu ezmekten?...
Akşam
Gurûba karşı düşündüm sûkûn içinde bunu:
Fena değil sevişip ağlamak, fakat heyhât,
Bükâya deyse hayat!...
TEYFİK FİKRET
Kitap okuyup bitirildiğinde insana herşeyden önce ben Sevinç'in anılarıyım, beni okuduğun için teşekkür ederim, diyor. Sıcak samimi dili kimi yerde okur için gereksiz fazlaca ayrıntıyla yer yer bozulsa da genede sıkmıyor, velakin bu kitap roman kuramındaki onca acemiliğine rağmen farklı bir büyüye sahip ve kanımca bunu ustaca yazmaya uğraşsaydı eğer yazar asla ama asla başaramazdı. Peki neydi bu büyü: özünde anlattığı ve ilgili okurun yüzüne sert bir rüzgar gibi çarpan gerçek şuydu; solculuğun bu topraklarda onca çabaya, çileye çefaya karşı köksüz olduğu gerçeği, öyleki bu gerçek teyfik Fikret'i Aşiyanda'ki yalnızlığına hapseden köksüzlükten başka bir şey değildi. Kişilerin akıllarından akan o çoşkun devrim ırmağı işte bu fındık kabuğunu dahi doldurmayan aile kavgalarını bile aşamazken, insana bir tek kendi içine, yalnızlığa sığınmak kalır, bu kitap işte bunu çok iyi anlatmış...
Okul kitaplarını bile hep, tek başına aydının yiğitliğine övgü ile doldurulmuştur. Namık Kemal, Teyfik Fikret…. Bir gün Nazım’ı da böyle bir övgü ile budayıp kitaplara sokarlarsa şaşırmayın!
Sarmış yine âfakını bir dûd-i muannid,
Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid.
Tazyikinin altında silinmiş gibi eşbâh,
Bir tozlu kesafetten ibaret bütün elvâh;
Bir tozlu ve heybetli kesafet ki nazarlar
[ Ufuklarını yine inatçı bir duman sarmış,
Bir beyaz karanlık ki gittikçe çoğalan
tazyikinin altında cisimler silinmiş gibidir,
bütün levhalar tozlu bir kesafetten ibarettir;
bir tozlu ve heybetli kesafet ki bakışlar. ]