Oturdum ,
Sırf az önce beynime hücum eden düşünceleri
Daha iyi , daha derin
tekrar etraflıca düşünebilmek için.
Zaten en iyi bildiğim şey
düşünmek değil mi ?
Başka da bir bok bildiğim mi var ?
Bazen o kadar çok kızıyorum ki kendime
Her şeyi böylesine çok düşünmek zorunda mısın?
Ya da böylesine ince?
Hayır biliyorum elime güzel olan,
iyi
İŞTE GENE BEN ve SİZLERE YİNE OKUMUŞ OLDUĞUM ESKİ BİR KİTAPTAN BİR İNCELEME DAHA. :)
Don Kişot ile ilgili bugüne dek ifade edilememiş şeyler hakkında kim ne söyleyebilir acaba? Miguel de Cervantes tarafından kaleme alınan ve yazılan bu güzel roman, dört yüz yıldan bu yana, on sekizinci yüzyıldan kalma edebi akımlara, yirmi birinci yüzyıl
Bir kitaba koyulabilecek iddialı bir isim: “İyi aile yoktur.” Okuyunca, kitabın ismine hak veriyorsunuz. Sadece ebeveynlerin değil, herkesin okuması gereken bir kitap. Bir çocuğa en büyük yaraları en yakınındakiler açsa bile hepimiz bir şekilde çocuklarla muhatap oluyoruz ve minicik bir davranışımız o çocuklarda büyük etkiler yaratabiliyor. Bundan
Sıcağı sıcağına kurcaladığım ve birçok arkadaşımın kitabı okuyacağını bildiğim için, spoiler özelliği taşıyacak herhangi bir detay vermediğimi öncelikle belirtmek isterim.
Veba Geceleri, Orhan Pamuk'un 40 yıldır düşünüp, 5 yıldır yazdığı, son 1 yıldır da üzerinde düzenlemeler yaptığı son romanı. Yani birtakım çevrelerin ve o çevreye tabi
"Bizim yerimize de gez Amerika'da yolun açık olsun`Bekes`," dedi. Hiç bir zaman kimsesiz olmamıştı "Bekes". Halkının evladı olarak büyümüş, ismiyle tezat oluşturacak kadar çok sevilmişti hep.
Sabahattin Ali’yi okumaya başlamadan önce çokça duydum. Beni kendisini okumaya çeken daha çok hayat hikayesi ve ölüm şekli oldu.
Önceleri batı ve rus klasiklerini okumaya çaba göstersem de ilk psikolojik roman olan “Eylül” kitabı ve daha sonraları okuduğum Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur” kitabı beni edebiyat dünyamızın zengin olduğu konusunda
Herkese merhabalar. Öncelikle tüm okurlara şiir ve sanat dolu günler dilerim.
Yorucu geçmesine karşın fazlasıyla gururlu ve özel hissettiren iki imza gününün ardından, siz değerli okurlara kitabıma içkin bir inceleme yazısı kaleme almak istedim. Yazımı okuduktan sonra "Bir Sancının Panoraması" ve "Dünya Bulantısı" kitaplarıma
Kitabı okudum ve her okuduğum kitap sonrası olduğu gibi sıra geldi düşünmeye ve kitap üzerine bir şeyler karalamaya; kendi zihnimdeki, insan, insan psikolojisi ve toplum kavramlarını irdeleyerek naçizane fikirlerimi belirtmek isterim. Öyle ki zihnimin içi birbiri arası tezat oluşturan düşüncelerle, ayrışmalarla ve çelişkilerle dolu. Tam bir
3 puan verip yarım bıraktığım kitabın incelemesinde üzerinde duracağım konu haliyle kitabı neden beğenmediğim ve kitabın bende bıraktığı hisler ve izlenimler olacak. Öncelikle, kitabın yayınlanacağının ilk duyurulduğu anda beklentim epey yüksekti. O zamandan bugüne ise giderek düşmesine rağmen dikkate değer bir seviyede sabit kalmıştı. Bence Orhan
Cinayeti gördüm. Ama kitapta cinayet işlenmiyor.
Kitabın yayınladığı tarih 1940. Büyük Harp'in artçı sarsıntılarının üzerine 1929 büyük buhranının tuz biber olmasıyla dünyanın önemli bir kısmında otoriter, faşist yönetimler birer birer işbaşına geliyor. Almanya'da Hitler, İtalya'da Mussolini, Portekiz'de Salazar koşar adım dünyayı bir karabasana
‘’ Kumarı kendime ben pazarlıyordum’’ (Sayfa: 102)
Okuduklarımız, alıntı ve iletilerimizin buluştuğu her insanda yeniden doğuyoruz. Aldığımız her cevapla , yorumla çoğaldığımız gibi.
Ne güzel aslında değil mi ? Dostluklarımız hep böyle sürse birbirimizin meçhulü olarak yaşasak uzaklarda.
Duygularımız birbirine değecek kadar yakın ve
Haruki Murakami / 1Q84
Dinin, politikanın ve üniversitelerdeki siyasi hareketlerin hayal gücü ve cinsellikle harmanlanarak bazı konulara farkındalık yaratacak şekilde yazılmış bir eser #1Q84. Farklı gibi gözüken iki konunun ilerledikçe birbirleriyle iç içe geçmesi, bu kitaptaki akışı güzelleştiren bir unsur olmuş bence. Çok fazla karakter
"Zordur kadın olmak. Her an kırılıverecekmiş gibi yaşamak!.. Herkesin yerine her şeyi düşünüyor olmak ama herkesçe çok da umursanmamak...
Bir türlü alışılamamak, hep bir şeyler istemekle suçlanmak!
onca kalabalığa rağmen yalnız olmak ve sadece içindeki çocuk tarafından sarılmak.
Anne olmak, eş olmak, her şey olmak, bir varlığıyla bin parçaya ayrılmak...
Bütün bunların yanında içindeki çocuğun elinden tutup “onu” da yaşatmak...
Zordur kadın olmak. Hep bir şeyleri, birilerini toplamak zorunda kalmak...
Güçsüzlükle suçlanmak ama her zorlukta sığınılan liman olarak var olmak...
... ve bu tezat duygular arasında yinede ayakta kalarak yaşamak! Zordur kadın olmak.
Her gün bir şekilde kırılmak buna rağmen tüm parçalarını bir arada tutmak.. Kalbi kırılır, umudu kırılır... Hayat yada biri kırmazsa tırnağı kırılır, saçı kırılır ama kırılır!..
Allah vergisi bir yetenek olmalı çünkü bu kadar çok kırılırken hep ayakta hep tek parçadır!
Çok şeyler saklar içinde ve bilir, belki de anlatamayacaktır kimselere.
Onca kalabalığa rağmen bu yüzden yalnızdır, bütün kadınlar belki de!"