öylesine tek başınaydım ki cebimdeki saatin tik tak sesini duyabiliyordum
Tik tak çuf çuf yarışsak da zamanla Amacımız ne durdurmak ne de ona yetişmek Dünya dediğimiz bu koca istasyonda Trenle yolculuğun tadını hissetirmek ... Bunca çaba bunca güç bunca ter bunca emek Demiryolcu demir gibi azimli demek...
Demiryolcu Marşı-2/ Haydar ErgülenKitabı okuyor
Reklam
Ötekilerin zamanı için. Ötekilerin zamanı için. Yakalanamayan zamanları hep düşünmek zorunda kalanlar, kalacaklar için. Tik tak. Tik tak. Binlerce, yüz binlerce, milyonlarca, milyarlarca tik tak. Başka hikâyelerdeki, ülkelerdeki, duygu dünyalarındaki gibi. Tik tak.
O esnada, etraf trenin tünele girdiği zamankine benzer şekilde bir gümbürtüyle zifiri karanlığa gömüldü. Yüz yüze olduğu Tsubakiyama'nın bembeyaz yüzü birden kayboldu. "Bu da neydi?" Kıdemli'nin sesiydi. "Yeni tür bir bombaydı. Hiroşima'daki gibi." Şiro'nun sesiydi. Kıdemli, "Hayır, güneş patlamış olamaz mı?" diye sordu. "Evet, belki öyle olabilir. Sıcaklık aniden düştü." Şiro düşüne düşüne konuşuyordu. "Güneş patladıysa eğer dünyaya ne olur?" Hemşire Tsubakiyama ağladı ağlayacak bir sesle sordu. "Dünyanın sonu gelir." Kıdemli, bitkin bir şekilde cevap verdi. Herkes sessizce bekledi ancak etraf aydınlanmadı. Bir dakika geçti. Saatin tik tak sesleri karanlığın içinde unutulmazdı. "O hâlde, öğle yemeğine ne dersiniz?" Şiro'ydu bu. "Az önce hepsini yedim. Seninki duruyor mu?" Kıdemli, bu hayattan ayrılırken bir lokma bir şeyler yemek istiyor gibiydi. "Duruyor. Ölmeden paylaşıp yiyelim."
Sayfa 22 - İthaki Yayınları
.. Tik... tak... anlar geçiyor. geçen, geri gelmez. bir hikaye var ki gayrı asla.. başlayamaz.
Deneme!
Bir otobüsün cam kenarında Uğurlarım geçmişimi Kaybolup kaybolup bulurum kendimi Kırmızı bir şarapta bulurum teselliyi İçer içer sızıp kalır dondururum geçmişimi Bir dolunaya sarılıp sarılıp uyurum geceleri Öyle rahat öyle huzurlu ki Sabahları bırak bi tik-tak sesini Hiçbir güç uyandıramaz beni
Reklam
Bu anlık hiçliğin en dış sınırında dostum MacGregor gelip yanımda duruyor. Beraberinde bana söz ettiği kadın var, Paula adındaki nemfoman. Cinsellik konusunda çifte kavrulmuş olduğunu ima eden bir yürüyüşü ve oturuş biçimi var bu kadının, bütün hareketleri kasıktan geliyormuş gibi, hep dengede; akmaya, kıvrılmaya, bükülmeye, kavramaya hep hazır. Gözleri tik tak ediyor, ayak parmakları kıpraşıp kıvrılıyor, teni rüzgârın okşadığı bir gölün yüzeyi gibi titreşiyor. Seks sanrısının vücut bulmuş hali bu; bir manyağın kollarında kıvranmakta olan su perisi.
belki ortak atan bir nâbız...
Atan bir nabız Arıyorduk sanki tüm vücutta Bir ses Tik tak diyen Kâinatta İlk nokta Başlangıç noktası Hakikata
" İş güç.Tik tak.İllüzyon vakti. Birkaç yüz insanın daha çok para kazanması için bütün dünyanın köleleştirildiği bir sistem. Meşhur 09-17 saatleri. "
Reklam
Sümbül, bir özeniş Hurmada göğeren saçma - Ve yıldırımlar Mecnun'un kalbi gibi Tik-tak canlandırırlar bir saati O onulmaz saati
Zaman geçiyor. İmkansız göründüğü zaman bile. Hatta saatin her tik tak edişi insanın canını acıtsa da. Yavaş yavaş geçiyordu saniyeler. Yalpalayarak ve sessizliklerin içinden sürünerek. Ama bir şekilde geçiyordu. Benim için bile.
Bize zamanın , vaktin nasıl bir hızla aktığını gösterir ama..
♤Saatler! Klasik, otomatik, dijital saatler. Kimini kelepçe gibi kollarına takarlar. Kimi saatler, İsa'dan önce helak edilmiş bir kavimden kalma bir put gibi, mütehakkim ve mütekebbir duvarda durur. Kimi, masanın üzerinde tik tak tik tak tik tak bir mahkumiyeti, bir mecburiyeti fısıldar. Kol saatleri. Duvar saatleri. Masa saatleri. Çalar saatler..
Anlamsızca tik tak eden, guguk kuşu arada bir öten eski, değersiz bir saat gibi.
Bugün zamansız mekanları dolaşıyorum. Gün ışığının kaçındığı kuytu merdivenlerde gezinen bir gölgeyi takip ediyorum. Gölge diyorum ama nasıl? Burası kapkaranlık. Bilmiyorum nereden geldim ve neden buradayım? Tanıdık gelmiyor dolaştığım odalar, dokunduğum eşyalar. Yalnızca bir ses: tik tak. Onu tanıyorum: Daima kaçtığım ve sıyrıldığım ânın sayacı. Gölge, ben peşine düşmezsem ilerlemiyor. Çıkış diyorum, onu yakalayınca mı? Nasıl olur da merdivende yukarı ya da aşağı gittiğinizi anlamazsınız? Ben anlamıyorum.Yönler ve boyutlar karışıyor. Ayağım boşluktan boşluğa yalpalıyor. Zihnimde zifiri karanlıklar… Bir dönemece rastlıyor gölge; sanki varoluş kaynağını, ışığını kaybetmiş gibi yolundan ayrılıyor. Ben ise biraz daha ilerlersem düşecek gibiyim, tutunacak korkuluk yokluyor ellerim.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.