O esnada, etraf trenin tünele girdiği zamankine benzer şekilde bir gümbürtüyle zifiri karanlığa gömüldü. Yüz yüze olduğu Tsubakiyama'nın bembeyaz yüzü birden kayboldu. "Bu da neydi?" Kıdemli'nin sesiydi. "Yeni tür bir bombaydı. Hiroşima'daki gibi." Şiro'nun sesiydi. Kıdemli, "Hayır, güneş patlamış olamaz mı?" diye sordu. "Evet, belki öyle olabilir. Sıcaklık aniden düştü." Şiro düşüne düşüne konuşuyordu. "Güneş patladıysa eğer dünyaya ne olur?" Hemşire Tsubakiyama ağladı ağlayacak bir sesle sordu. "Dünyanın sonu gelir." Kıdemli, bitkin bir şekilde cevap verdi. Herkes sessizce bekledi ancak etraf aydınlanmadı. Bir dakika geçti. Saatin tik tak sesleri karanlığın içinde unutulmazdı. "O hâlde, öğle yemeğine ne dersiniz?" Şiro'ydu bu. "Az önce hepsini yedim. Seninki duruyor mu?" Kıdemli, bu hayattan ayrılırken bir lokma bir şeyler yemek istiyor gibiydi. "Duruyor. Ölmeden paylaşıp yiyelim."
Sayfa 22 - İthaki Yayınları
"Herkes sessizce bekledi ancak etraf aydınlanmadı. Bir dakika geçti. Saatin tik tak sesleri karanlığın içinde unutulmazdı."
İthaki YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Evin bir bir yerlerinden bir saatin tik tak sesleri duyuluyordu. Acımasızca akıp giden zamanın öfkeli ayak sesleri gibiydi.
Evin bir yerlerinden bir saatin tik tak sesleri duyuluyordu. Acımasızca akıp giden zamanın öfkeli ayak sesleri gibiydi.
O gideli yedi ay olmuştu. Sesini duymayalı, ondan hiçbir şey okumayalı koskoca bir yedi ay geçmişti. Neredeydi, nasıldı, iyi miydi bilmiyordum. Ona dair hatırladığım tek şey bana kurduğu son cümleydi. "Uçak bahçede seni bekliyor, Tren'i ben alıyorum." Bu cümle yedi ay boyunca aklmda dönüp durmuştu. Sadece saatler önce ağacın üzerinde bir köpek bulmuştuk, şehre götürüp bırakmayı planlamıştık ama onun öyle güzel bir kalbi vardı ki Fransa'ya dönerken o köpeği bile yanına almak istemişti. Çünkü biliyordum, benden ona bir şey kalsın istemişti... Ben Uçak'a her baktığımda, her miyavlama sesini duyduğumda onun sesini duyuyor gibi oluyordum. Gözlerinde hep onu görüyordum. Sanki her şey Ege'yle tanışmadan önceki zamanlara dönmüştü. Ege'nin varlığı kendini imha etmişti adeta... Bir anda kendimi burada, evimde, odamda bulmuştum. Annem yine bana mutfaktan sesleniyor, kahvaltıya çağırıyordu. Arkadan gelen Müge Anlı sesi, babamın gazetesini çevirirken çıkarttığı gazete hışırtısı, saatin tik tak sesleri...Hayat beni kafayı yemekle gerçekliğe tutunmak arasındaki gelgitler arasında sürüklerken gerçekliğe tutunmak pek mümkün olmuyordu. Ege ne Koray'la ne de Merve'yle iletişime geçmişti. Sanki yok olmuştu..
Sayfa 126Kitabı okudu
Bombardıman sesleri duyulmadı. Robert Jordan'in saati tik tak atmaya devam etti.
Sayfa 110Kitabı okudu
Reklam
46 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.