Sessizlik bozulmadan sürüyor. Nicedir uzaklarda uğuldayan rüzgâr ne artıyor ne de kesiliyor. Şiddeti değişmiyor. Aynı ölçüde esmekle yetiniyor. Bütün düşlerimde rüzgâr eser, ama hep uzaklardan. Dallarıyla bu sesi veren ağaçlarsa hiç görünmez.
Sayfa 44 - Birinci Kitap, 6Kitabı okudu
"Ne düşündüğünüzü bilmem, Doktor, ama size şunu söyleyebilirim: Bay Pilgrim'la ben sevgili değiliz - hiç olmadık." "Öyle bir şey demedim." "İçinizden bu geçiyordu." "Kabul ediyorum. Doğru. Fakat ayrıntılarına girmeyi düşünmedim bile. Sizin ve Bay Pilgrim'ın ne yaptığı..." "Davranışınızı açıklamanız gerekmez, Doktor. Çok iyi anladım. Bay Pilgrim'la ben hiçbir şey yapmıyoruz. Salt arkadaşlık diye bir şey duymadınız mı hiç?" "Erkeklerle kadınlar arasında salt arkadaşlıklar kurulduğu seyrektir, Lady Quartermaine. Edinmiş olduğunuz deneyimlerden sizin de bu sonuca vardığınızdan kuşkum yok." "Böyle bir sonuç çıkardığımı anımsamıyorum." "Peki kocanız, Marki? Onun bayan arkadaşları var mı?" "Bayan arkadaşlar, dişi arkadaşlar demek değildir. Kendi deneyimlerinizden yola çıkarak bunu sizin de bildiğinizden kuşkum yok."
Sayfa 45 - Birinci Kitap, 7Kitabı okudu
Reklam
Girişteki holden sesler duyuldu. Birileri selamlaşıyor, üstlerine başlarına yağmış karları dökmek için ayaklarını pat pat yere vuruyorlardı. Eşikten içeri buz gibi temiz hava girmişti. Şöminedeki ateşi titretti. Sybil eğilip ayak bileklerini tuttu. "Hava akımı," dedi gülümseyerek." Harika değil mi, insanın kulağına nasıl da mırıldanıyor?" "İnsanın kulağına mırıldanıyor mu?" "Yalnızca bir deyim. Size bir şeyler söylemez mi, Doktor? Doğa seslerinden söz ediyorum. Rüzgâr? Yağmurun yağışı? Bir hayvanın geçişi?" "Hayır. Korkarım söylemez. Benim algılama yetim biraz bönce olmalı." "Öyle olması gerekmez. Bu doğuştan gelen bir yeti galiba. Müzik gibi. Kimilerinde vardır, kimilerinde yok. Kusur sayılmaz."
Sayfa 48 - Birinci Kitap, 7Kitabı okudu
Pilgrim zengin bir adamdı. Göze çarpan standartları vardı - görünüşe göre kalite miktardan önemliydi. İncelik ve zenginliğin kol kola gittiği bir dünyada doğan pek çokları gibi kişinin gereğinden fazlasına sahip olması, yakışıksız değilse bile, kabalık olarak görülürdü. Jung araştıran parmaklarının arasında, sahibinin gerdanı genişlemediği sürece, on ya da on beş yıl giyilebilecek gömlekleri tutuyordu. Yakalarla mendillerinse o kadar dayanmaları beklenemezdi kuşkusuz, çorapların da. Elinin altına gelen sade ve kullanışlı iç çamaşırları da üç-dört yıl dayanırdı. Kravatlarsa İlelebet. "İlelebet." Bu sözcük neden böyle bir günde aklına gelip takılmıştı kafasına? "İlelebet. İlelebet." Neden geçen hafta değil? Dün değil de bugün: "İlelebet..." Acaba...
Sayfa 66 - Birinci Kitap, 11Kitabı okudu
Sybil, Daimler'in kolluğuna dayanınca, şarap rengi mermerden yapıldığını fark etti. Dikiş yerleri siyah iplikle çekilmiş gri eldivenleri suluboya resim gibi duruyordu üstünde. "Birisinin yaptığı resimdeki mürekkep lekesi kadar önemsiz biriyim," diye düşündü, "insanın hem fiziksel varlığını hissetmeyip hem de capcanlı olması ne tuhaf."
Sayfa 201 - Üçüncü Kitap, 1Kitabı okudu
"Dinliyorum," diyerek gözlüklerini çıkarıp Pilgrim'ın güncesinin üstüne bıraktı. En iyisi, kötü haberlerin verildiğini açık seçik görmemek, diye düşündü, haberi getirenin yüzündeki sıkıntıyı da. Tek gözle ona bakıyormuş izlenimi uyandırıp göz göze gelmemek. Kör olmak, bakışları ağza, dudaklara, sözcüklere yöneltmek.
Sayfa 209 - Üçüncü Kitap, 2Kitabı okudu
Reklam
217 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.