Timur Bir keresinde ahalisine sordu: " Ben zalim miyim, Mazlum muyum?" diye. "Zalimsin" diyenide cezalandırdı, "Mazlumsun" diyeni de.
Çaresiz kaldılar ve Nasreddin Hoca'ya gittiler. Nasreddin Hoca onlar adına cevap vermek için Timur'un karşısına çıktı. Timur ona sordu: " Ben zalim miyim, yoksa Mazlum mu? " Hoca: "Zalim biziz. Eğer Zalim olmasaydık Allah seni bize Musallat etmezdi" dedi. Timur da sustu kaldı. İNSAN KENDİ KENDİNE ZARAR EDİYOR.
Efendi Hazretleri kuddise sirruhu
Neymiş efendim; “Mevlâna Celâleddin-i Rumi; hiç sevmediği ve oğlunu elinden alan Nasreddin Hoca’yı, Anadolu’yu işgal eden Moğol İmparatoru Timur’a şikâyet edip, onların işgaline de yardım edip, bunun karşılığında Moğollara, hem Nasreddin Hocayı ve hem de kendi öz oğlunu öldürttü” iddialarını yayınladı (ODA TV)
… Aynı yayında, Nasrettin Hocanın 90
Türkistan'da yetişen büyük velilerdendir. Adı Ahmet bin İbrahim bin İlyas Yesevi olup, Piri Sultan, Hoca Ahmet, Kul Hace Ahmet diyede tanınır. Babası Hace İbrahim'in nesebi Hz. Alinin oğlu Muhammet bin Hanefi'ye dayanır. Hicri 5. asrın ortalarında doğduğu tahmin edilmektedir. Ahmet Yesevi çok küçük yaşta babasını, 7 yaşındada annesini
Eflakı'nin Menakıbu'l-Arifin' de Sultan Veled, babası Mevlana' dan şöyle bir hikaye nakleder: "Şam' da yaşayan yakışıklı bir Mevlevi' olan Şeyh Ali Hariri, kime nazar etse o derhal ona mürit olurdu. Giydiği hırka parça parça idi. Bu nedenle sema ederken vücudunun her tarafı görünürdü. Halife'nin oğlu bu adamı gördü ve hemen ona mürit oldu. Mısır'da bulunan halife bunu duyunca bu Mevlevi şeyhini öldürmek istedi. Lakin o da görür görmez şeyhe teveccüh etti. Halifenin karısı da onu görmek istedi. Mevlevi şeyhini evlerine davet ettiler. Kadın onu görünce ayaklarına kapandı ve elini öpmek istedi. Şeyh cinsel organını kaldırıp kadının eline verdi ve 'senin istediğin o değil, budur' dedi ve sema' a başladı. Bunun üzerine halifenin itikadı bir iken, bin oldu.' Yine Eflakı'nin anlattiğına göre; 'Mevlana'nın karısı Kira Hatun, 'kocam uzun zamandır az yemek yiyiyor, az uyuyor, ağır riyazat yapıyor, acaba onda şehvet kaldı mı, tamamıyla erkeklikten uzaklaştı mı?' diye içinden geçiriyormuş. Mevlana Hazretleri de bunu hissedip, o gece hanımını şereflendirir. Kükremiş aslan gibi bir gecede 70 defa hanımıyla cimada bulunur. Kira Hatun Mevlana'nın elinden medresenin damına kaçarak kurtulur. Mevlana karısına, 'Daha tamam olmadı gel!' diye ısrar eder.
Ne derse hemen yapmalıdır. Haramı bile emretse karşı gelmemelidir. Şeyhin emir buyurduğu işte benim bilemediğim bir hikmet vardır diye düşünmelidir. Artık kendini yok, şeyhini var bilmelidir.
"Emir Timur aleyhirrahme, bir gün Buhara sokaklarının birinden geçmekteydi. O esnada, Hace Şah-ı Nakşibend Hazretleri'nin dergâhının dervişleri de hankahlarının (dergâhlarının) sergilerini silkeliyorlardı. Emir Timur, İslâmiyet'e olan bağlılığı sebebiyle, dervişlerin feyzinin bereketinden istifade için (üzerinde ders okunup ibadat ü taatla meşgul olunan sergilerden çıkan) bu tozları, sanki misk ü amber kabul edip orada durdu.
"İşte Emir Timur, bu tevazuu ve gösterdiği hürmet sayesinde, hüsn-i hâtime ile müşerref olmuştur. İşittiğimize göre, Emir Timur'un vefatından sonra, "Timur, imanla öldü.' buyurulmuştur."
(İmam-ı Rabbanî Hazretleri, Mektubat-ı Şerife, C.2, Mektup 92)
XV. Louis, 3 Mart 1766’da parlamentoda şunları söylüyordu: “Egemen güç şahsımdadır; tüm yasama erki bağlantısız ve paylaşımsız olarak bana aittir. Kamu güvenliğinden tamamen ben sorumluyum ve milletin hak ve çıkarları zorunlu şekilde benimkilerle birleşmiştir ve benim ellerimdedir.” “Ilımlı” kral XVI. Louis de farklı düşünmüyordu. 1787 yılının 19 Kasım’ında Orléans Dükü krala bir işlemi için, “Kral Hazretleri, bu illegaldir!” dediği vakit, “Legaldir çünkü ben öyle istiyorum!” diye yanıt vermişti.
Emir Sultan'ın asıl adı Şemseddin Muhammed bin Ali'dir ve aslen Buharalıdır. Mekke'ye hacca gitmiştir ve efsaneye göre burada Kâbe'den gelen bir ses üzerine, peygamber soyundan geldiğinden ve yaşam tarzının kutsallığından şüphe duyan tüm seyitler ve şerifler önünde emirlerin ve evliyaların ilki kabul edilmiş, o tarihten sonra
TİMUR HAN'IN TEVAZUU
"Emir Timur aleyhirrahme, bir gün Buhara sokaklarının birinden geçmekteydi.
O esnada, Hace Şah-ı Nakşibend Hazretleri'nin dergâhının dervişleri de hankahlarının (dergâhlarının) sergilerini silkeliyorlardı. Emir Timur, İslâmiyet'e olan bağlılığı sebebiyle, dervişlerin feyzinin bereketinden istifade için (üzerinde ders okunup ibadat ü taatla meşgul olunan sergilerden çıkan) bu tozları, sanki misk ü amber kabul edip orada durdu.
"İşte Emir Timur, bu tevazuu ve gösterdiği hürmet sayesinde, hüsn-i hâtime ile müşerref olmuştur. İşittiğimize göre, Emir Timur'un vefatından sonra, 'Timur, imanla öldü.' buyurulmuştur."
(İmam-1 Rabbanî Hazretleri, Mektubat-i Şerife, C.2, Mektup 92)