Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Nerede Çokluk, Orada Yokluk..
Zira kanda ilgilenilmesi gereken şeker miktarı çok artmıştır. Fakat burada ilginç bir biyolojik fenomen ortaya çıkmaktadır. İnsülinin kanda artması sürekli hale geldiğinde, hücreler artık insülinle ilgilenmemeye başlarlar. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi, bir şeyin miktarı ne kadar artarsa ona karşı o kadar duyarsızlık oluşur. Hücreler insüline karşı büyük bir vefasızlık örneği göstererek artan insülini görmezden gelir ve insülin duyarsızlığı dediğimiz bir durum oluşur. İnsülin duyarsızlığından dolayı kandaki şekerlerin hepsi hücrelere alınamaz. Bunun üzerine şekerin hücrelere alınmadığını gören ve duruma oldukça bozulan pankreas daha çok insülin salgılamaya başlar. Pankreasın bu çabası sadece kısır bir döngü yaratır çünkü hücreler insülini sallamıyorlardır artık. Özetle, hücreler insülin hormonuna karşı duyarsızlaşır ve biz tıp dilinde bunu "insülin direnci" olarak tanımlarız. Pankreas çok fazla çalışır ve azami miktarda insülin üretir ama hücreler bu insülin sinyallerine cevap vermez. Sonuç, "tip-2 diyabet" dediğimiz şeker hastalığıdır. Sistem tümüyle bozulmuştur ve kan şekerini dengede tutabilmek, artık sadece ilaçlarla mümkündür
Doktor, 'yara'nın daire biçiminde olup olmadığına bakmaz. Çün kü daire biçiminde olmanın yara ile yara olma bakımından bir ilişkisi yoktur, daha genel bir açıdan ilişkisi olabilir. Doktor, bu yara yumuşak bir yapıya sahiptir, çünkü daire biçimindedir ve daireler en geniş şekillerdir, derse; söylediği tıbbi bir bilgi ifade etmez. Bu ifade, onun tıp bilgisi- ne değil, belki geometriyi bildiğine delalet eder
Reklam
Çünkü Tonyukuk, satırın ilerleyen bölümlerinde, sesi gür ve sözü çok kişilerin arasından seçeceği kağan adayını belirlemek üzere bir atasözü ile durumu açıklamaya çalışır: Toruk bukalı semiz bukalı ırakda böŋ<r>eser semiz buka toruk buka teyin bilmez ermiş "Zayıf boğa ile semiz boğa uzakta böğürse, semiz boğa mı zayıf boğa mı olduğu bilinmezmiş." Tonyukuk, kağan seçme işinin kendisine verilmesinin ardından sarf ettiği bu atasözünde bir şeyler anlatmak istemiş, ancak yazıt üzerinde çalışanlarca türlü biçimlerde anlaşılmıştır. Tonyukuk'un dediğine göre, çıkardıkları seslerle hayvanların semiz veya zayıf; güçlü ya da güçsüz olduğunu anlamak mümkün değildir. Yani Tonyukuk'un hedeflediği kağan tipi, çok konuşan veya sesi gür çıkan, her işin içinden çıkan bir tip yerine, akıllı ve kahraman bir hanedan üyesi olmak zorundadır.
Bi kahve içelim mi dedi. Bu tip kırk yıl çekilmez dedim. Ayran içtik, ayrı düştük..
Türk Devleti ve Türk ulusunun nasıl. ne şartlarda kurulduğu hepimizce malum. Ne kadar ağlasanız da zırlasanız da kudursanız da gerçekler ortada. Ki bu gerçekleri ne ortaokulu, ilkokul seviyesinde bir çocuk gayet biliyor. -Bu raddeye gelecek kadar ne oldu size? Harbiden soruyorum n'oldu? Beyinleriniz yıkanmış. Çok yazık!- Aksi bir görüş
Ebru

Ebru

@marksistimge
·
25 Mayıs 2023 22:15
Türk devleti ve Türk ulusu, 1910'larda Ermeni, 1920'lerde ve 30'larda Kürt ulusunun seri ve toplu cinayetlerinin üzerinden inşa edildi. Bu tarz bir inşayı koruyabilmek ve süreklileştirebilmek için de bütün refleksler ve mekanizmalar, aynı temelde sonraki onyıllarda güçlendirildi. Sorumlusu elbette Türk halkı değil, Türk resmi ideolojisinin kurucu ve uygulayıcı iktidarlarıdır, İttihat ve Terakki'dir, Kemalizm'dir.
Sayfa 8 - SunuşKitabı okudu
matematigim cok iyiymis demek ders calissam tip okucakmisim
Reklam
231 syf.
10/10 puan verdi
Refik Halit ve önemi
EKMEK ELDEN SU GÖLDEN Refik Halit Okurken Türk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan Refik Halit Karay, sıradışı kişiliğiyle hakkında geniş geniş konuşulacak yazarlarımızdandır. Hangi yazdığını okursanız okuyun edebi bir lezzet alırsınız. Mizah, anı, roman gibi türlerde son derece verimli ve nitelikli eserler vermiştir. “Üç Nesil Üç Hayat”
Ekmek Elden Su Gölden
Ekmek Elden Su GöldenRefik Halid Karay · İnkılap Kitabevi · 201152 okunma
O değil de kadın yüzünden ben de duygusallaştım Allah bu tip insanlardan beni sakınsın. Çok zormuş gerçekten.
136 syf.
·
Puan vermedi
·
4 günde okudu
Elinize ütopyanızı yaratma fırsatı geçse ne kadar ileri giderdiniz?
Edogawa Rampo yani uzak doğunun Edgar Allan Poe 'sunun bir diğer kitabı olan "Panorama Adası' nın tuhaf hikayesi" ile karşınızdayım. Ben yazarın bir kitabını okumuştum daha önce ve japon klasiklerindd benim sevdiğim türlerin polisiye ve fantastik olanlar olduğuna kanaat getirmiştim. Mesela Osamu Dazai asla bana hitap etmiyor. Aşırı kasvetli, bunalım hikayeler yazıyor bence. Ama bu tip kitapları okumayı sevenler de var. Benim bu okuduğum türleri sevmeyenler olduğu gibi ben de onları sevemiyorum . Zevk meselesi yani yapacak bişey yok Kitabımızda zar zor geçinen, hayal dünyasının şekillendirdiği ütopik dünyalarda yaşamayı hayal eden bir yazarımız var. İsmi Hitomi Hirosuke. Bir gün bu yazarın eline bu kurduğu ütopik dünyayı yaratma fırsatı geçiyor ve bunu hayata geçirmek için akıl almaz işlere girişiyor. Arka kapak yazısı bence çok fazla spoiler içeriyor. Bu yüzden paylaşmıyorum. Ama merak ediyorsanız arka kapak yazısını okuyabilirsiniz. Polisiye-gizem türünde okuma yapmayı, Edgar Allan poe kalemini bilenleri ve japon klasiklerini sevenleri mutlu edecek bir kitap olduğunu düşünüyorum. Okuyacak olanlara keyifli okumalar diliyorum
Panorama Adası’nın Tuhaf Hikâyesi
Panorama Adası’nın Tuhaf HikâyesiEdogawa Rampo · İthaki Yayınları · 2023121 okunma
- Evet, biliyorum, normal ailelerde babalar çocuklarının tıp okuması için ısrar eder, oğullarsa devrim yapmayı hayal eder.
Reklam
İnsan ırkının bir üyesi olduğunuz için şiir okursunuz, insan ırkı da tutku doludur! Tıp, hukuk, bankacılık bunlar hayatı sürdürmek için gereklidir. Peki ya şiir, romantizm, aşk, güzellik? Bunlar ise uğruna hayatta kaldığımız şeylerdir!
Sayfa 36 - Bilge Kültür SanatKitabı okudu
Komutan; hiç tanışmamış olsalar bile, Kurt ailesinin hangi üyelerinin, hangi görevler konusunda yetiştirildiklerini, uzmanlık alanlarını gayet iyi biliyordu. Ak Kurtlar; çoğunlukla kadınlardan seçilir, kimya, tıp, psikoloji bazen de lojistik konularında sıkı eğitim alırlardı.
Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Avukatlar cinayet davalarında müvekkillerini aklamak için, olay anında hiçbir şey hatırlamadıklarını ve bunun da güya bir hastalık olduğunu iddia ediyor. "Öldürdü ama hiçbir şey hatırlamıyor," diyorlar. Tıp da onları destekliyor, düşünebiliyor musunuz general? Gerçekten böyle bir hastalık olduğunu, geçici cinnet denen bu hastalığın etkisindeki birinin yaptıklarına dair neredeyse hiçbir şey hatırlamayacağını, en çok yarısını veya çeyreğini hatırlayacağını söylüyorlar.
Çocuğun görmesi ve duyması için, yani ilk zihinsel yapısını oluştururken kullanacağı unsurları çevresinden toplaması için bu unsurları ele geçirebilmesi, onları "yakalayabilmesi" gerekir. Çocuğun belli bir işte ellerini kullanarak yaratıcı bir biçimde hareket etmesi gerektiğinde eline alabileceği şeylere ihtiyacı vardır. Yani çevresinde onu "hareket etmeye iten devindiriciler" bulunması gerekir. Fakat onun bu ihtiyacı, yaşadığı evde göz önüne alınmamıştır. Kendisini çevreleyen nesnelerin hepsi yetişkinlere aittir ve onların kullanımındadır. Çocuk için bu nesnelere dokunmak bile yasaktır. Çocuk gelişiminin bu hayati sorununa verilen tek yanıt "Dokunma!" emridir. Eğer çocuk bu tip yasaklı nesnelere dokunursa, azarlanır ya da cezalandırılır. Şayet bir şeyi yakalamayı başarabilirse, bir kemiği kaçırıp bir köşede kemiren ve kovulmadan önce bu kemikten az da olsa beslenmeye çalışan küçük, aç bir köpeği andırır.
Sayfa 84 - Kaknüs Eğitim KitaplığıKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.