152 syf.
8/10 puan verdi
Bir roman değil bir destan gibi. Arayışın destanı...Ya da bulmayı amaçlamayan bir arayışın romanı... Bir şiir okur gibi hissediyorsunuz, zira anlatmak değil de hissettirmek üzerine kurulu. Hasanım Ali'nin sözcükleriyle anlatırsak: "Bütün bunların hiçbiri olmaz da siz neden anlatıldığını bile unutup belki yalnızca hikayeyi izler ve kendinizi tıpkı benim gibi, onsuz süren onun akışına bırakırsınız."(s.106) Büyük şehirlere, ormanlara, dağ eteklerine, tanıklık ettiğimiz acılara, çaresizliklere, savaşlara, ölümlere, yaşamalara bakmaya çağırıyor bizi: "… anlatmakla ben onu bir yandan yaşatıp bir yandan öldürüyorsam bu güzel günahın birazı da sizin olabilsin istiyorum" (s.126)
Bin Hüzünlü Haz
Bin Hüzünlü HazHasan Ali Toptaş · Everest Yayınları · 20194,478 okunma
İlişkide olduğunda her şey çok güzel başlıyor, tıpkı bir rüya gibi ama sonra içini bir korku kaplıyor: “Kaybetme Korkusu” - Ya benden sıkılırsa? - Ya beni aldatırsa? - Ya beni eskisi kadar sevmiyosa? Sonrasında birden rüya bitiveriyor. Sanki sevgiline bir büyü yapılmış gibi birden bire sana karşı ilgisizleşmeye başlıyor. Sana değer veren,
Reklam
“Hayır, benim çocukluğumun hürriyeti, hiç de bu cinsten bir hürriyet değildir. Evvelâ, burası zannımca en mühimdir, onu bana hiç kimse vermedi. Bu sızdırılmış altın külçesini birdenbire kendi içimde buldum. Tıpkı ağaçta kuş sesi, suda aydınlık gibi. Ve bir defa için buldum. Bulduğum günden beri de küçücük hayatım, fakir evimiz, etrafımızdaki insanlar, her şey değişti. Vakıa sonraları ben de onu kaybettim. Fakat ne olursa olsun bana temin ettiği şeyler hayatımın en büyük hazinesi oldular. Ne dünkü sefaletim, ne bugünkü refahım, hiçbir şey onun mucizesiyle doldurduğu seneleri benden bir daha alamadılar. O bana hiçbir şeye sahip olmadan, hiçbir şeye aldırmadan yaşamayı öğretti.”
“Bana öyle geliyor ki, ben çocukluğumda, birçok basit ve silik kişilerin, tıpkı arılar gibi, yaşam üzerindeki deney ve düşüncelerinin balını getirip bıraktığı bir kovan gibiyim. Bunlardan her biri ve herkes kendi tarzına göre, ruhumu cömertçesine zenginleştiriyordu. Bu bal gerçi çoğu defa kirli ve acıydı, ama ne de olsa bilginin her türlüsü değerli bir ganimetti .”
Sayfa 132Kitabı okudu
Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım.
Sayfa 259 - İletişim yayınlarıKitabı okudu
"Aman Allah'ım!" diyordu içinden Ebu Eyyub, "yalnızca O ve ben varım, Rabbimin huzurundayım." Yaratan ve yaratılan, Rab ve kul, İnanılan ve inanan... Sevgisi, saygısı, korkusu ve ümidi zirveye çıkıyordu bir anda.Kendini kaybedercesine devreden çıkarmıştı bütün varlığını ve düşüncelerini.Yalnız O vardı, Allah vardı, hep vardı...O bakiydi,hep kalacak, tek kalacaktı. O'nun dışındaki her şey faniydi, yok olacaktı.Tıpkı kendisi gibi.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.