Hz. Ömer, "haberiniz olsun ki Mecûsî devleti kökünden yıkılmıştır. Artık onlar Müslümanlara zarar verebilecek bir karış toprağa dahi sahip değillerdir. Allah onların tüm varlıklarını sizlerin ellerine vermiştir. Bundan sonra Allah sizlerin nasıl davranacağınızı imtihan edecektir. Ben bu ümmet hakkında kolay kolay korkmam, ancak sizin tarafınızdan gelecek kötülüklerden korkarım" sözleriyle ashâbı uyarma ihtiyacı duymuştur. Halîfe başka bir sefer büyük miktarlardaki ganimetlerin Medine'ye getirildiğine şahit olduğu zaman gözyaşlarını tutamamış ve "Allah'a yemin ederim ki Allah bunları kime verdiyse onlar birbirlerini kıskanmış, birbirlerine kin beslemişlerdir. Birbirlerini kıskananları da Allah mutlaka birbirine düşürür" sözleriyle endişesini dile getirmiştir.
Ömrünün önemli bir bölümü (52 yıl) Emevî idaresi altında geçmiş olan Ebû Hanife'ye göre Emevî yöneticileri meşru olmayan yöntemlerle ve haksız olarak idareyi ele geçirmişler ve halka haksızlık ve zulüm yapmaktadırlar. Bunlara karşı mücadele veren Hazreti Ali'nin çocukları ve torunları (Ehl-i Beyt) ise haklıdır. O, özellikle Hazreti Hüseyin'in torunu İmâm Zeyd b. Ali (ö 122)'den yana olmakla beraber, Ehl-i Beyt'in diğer kolu olan Imâmiyye'nin ise siyasî görüşlerini reddetmektedir. O, yukarıda da temas ettiğimiz üzere, Abbâsîlere önce ümit bağlamış, fakat daha sonra bunların da Emevîlerden pek farklı olmadıklarını görünce onlardan da uzaklaşmıştır. Abbâsîler de onu sistemlerinin içine çekmeye çalısmışlarsa da onlara da asla boyun eğmemiş, onun bu onurlu ve dik duruşu ne yazık ki hayatına mal olmuştu. Ebû Hanîfe, daha sonraki dönemlerde kendi adına ortaya konmaya çalışılan "zâlim de olsa ululemre/emir sahibine/yöneticiye itaat etme görüşü ile hiçbir ilgisi olmadığını bu şekilde ortaya koymuş bir âlimdir. Zira o, İslâm'da hiç kimseye kayıtsız şartsız itaat prensibi diye bir şey olmadığını çok iyi bilen büyük İslâm düşünürlerinden biridir.
Adamın biri Hz. Osman'ın Yahûdi olduğunu söylermiş Ebû Hanife bu adama giderek, bunun kızını birine nişanlamak için geldiğini söyler. Adam, "kimin için"? diye sorunca, Ebû Hanife: "Şerefi çok, malı bol, Allah'ın Kitâbının hafızı, geceleri ibadet eden, cömert, Allah korkusundan çok ağlayan biri" deyince, adam, "ikna olmam için bu kadarı yeter ey Ebû Hanîfe" dedi. Ebû Hanîfe ise: "Yalnız bu adamın bir özelliği var" dedi. Bu adam tekrar "nedir? diye sorunca, Ebû Hanîfe: "Bu adam Yahûdîdir"" dedi. Adam: "SübhanAllah! Kızımı bir Yahûdiyle evlendirmem için mi geldin"?! dedi. Ebû Hanîfe bu defa, "yapma" dedi. Adam, "Hayır" deyince, Ebû Hanîfe, "sen bile kızını bir yahûdiyle evlendirmek istemezken, Hz. Peygamber nasıl evlendirir" deyince adam hatasını anladı ve tevbe etti.
O, nassa da bağlı kalmış akla da. Ne nakil adına akıldan, ne de akıl adına nakilden vazgeçmiştir. O adeta orta yol sünniliğinin karekteristlik özelliklerini kendisinde toplamıştır.
"Bizim gücümüz bu kadarına yetiyor ve bize göre en iyi görüş budur, bundan daha iyisini bulan olursa getirsin onu kabul ederiz."
|İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe