Hemen hemen her şey -toplumsal süreçler ve her tür insan faaliyeti- eşlik eden bir boş zaman artışı olmaksızın hızlanma eğiliminde. Bu nedenle daha çok iş yapabilmemizi sağlayan yeni teknolojiler ve uygulamalar geliştirmeye devam etmemiz gerekiyor; bu da sarmalı hızlandırıyor. En azından Endüstri Devrimi'nden beri böyle oldu. Sorun, daha önce tartıştığımız gibi, modern toplumun çizgisel ve denetimden yoksun bir daha fazla, daha fazla, daha fazla mefhumuna dayanması. Ya da Daft Punk'ın aynı isimli hit şarkısında robotik sesiyle seslendirdiği gibi, "Harder, better, faster, stronger." Endüstriyel dönemde sınırlandırıcı etkisi olan ve itidali ve ertelenmiş tatmini yücelten kültürel birikim tamamen kaybolmuş vaziyette.
Demokrasi, liberalizm, bireysellik, akılcılık, özgürlük gibi Modernizmin temel sloganlarının/kutsallarının da sonuna geldik. Tarihin en özgür çağında tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar tek düze bir dünya kuruldu. Herkes ayn şehirlerde, aynı parklarda, aynı evlerde, aynı kıyafetlerle, aynı eğitimle, aynı sloganlarla, aynı TV programları ile yaşamaya çalışıyor. Her şeyi aynileştiren süreç, devletleri de ortadan kaldırarak "şirketlerin hâkim olduğu; sorgulanamaz, eleştirilemez "yüce" insanların (Homo DEUS) yönettiği bir dünya kurmakta.
Sert otoriter rejimlerin baskısı ile sersemletilmiş/ahmaklaştırılmış Müslüman Toplumlar, ölümü görüp sıtmaya razı olmak kabilinden- canlarını kurtarmanın sevinci ile yeni dönemin otoriterliğini ve şiddetini tanımlayabilecek durumda değiller. Bu nedenle olsa gerek, kanunlar üzerinden kendilerine dayatılan seçeneksiz yaptırımların aslında toplumsal şiddet olduğunu da çözemiyorlar. Binlerce yıllık tecrübe ile diktatöryal rejimlere karşı kendilerini, nesillerini ve ailelerini nasıl koruyabileceklerine dair iyi-kötü bir fikri ve tecrübesi olan Müslümanlar, demokrasi kılıfı ile "haz" objesi üzerinden kendilerine uygulanan şiddete karşı nasıl direneceklerini konusunda hiçbir fikre sahip değiller.
....
Sevebilmenin iflası
Kendi düşmanın gibi, ezersin kendi canevini.” –Shakespeare
Malum sözü biraz terse büküp, bir soru sorarak başlayalım: Peki, hassas kalplerin dünyayı cennete çevirme iradesi veya şevki var mı?
Bugünlerde herkes birçok şeyden şikayet ediyor.
Bu şikayetlerin çoğu yozlaşma, değer yitimi, hissiyat kaybı kapılarına çıkıyor.
Beceri geliştirme ve optimizasyon talebi sürekli ve sonsuz. Haliyle bu da kimsenin hiçbir şeyi yeterince iyi yapmadığı, çünkü çok geçmeden daha fazlasını daha iyi yapma talimatını alacağı bir durum doğuruyor. Eğitimde ve işyerinde "görünür öğrenme"yi kolaylaştırmak için her şey izleniyor, ölçülüyor ve değerlendiriliyor. "Öğrenen kurumlar"ımızda herkesi "daha da iyi" performans göstermeye teşvik etmek için her tür ilerleme görünür olmak zorunda.
Bu, bir taraftan, ceza sahasına her yaklaştığımızda kale direklerinin yeri değiştiği için talepleri asla karşılanamayan, sınır nedir bilmeyen bir kültür. Diğer taraftan, hayatımızın kesinlikle her alanında gelişmemizi ve optimize olmamızı talep etmesi bakımından da sınır tanımaz bir kültür.